Habitus Kavramından Hareketle Yeni Orta Sınıfın Nitelikli Kahve Tüketimi - I - İLKE Analiz

Habitus Kavramından Hareketle Yeni Orta Sınıfın Nitelikli Kahve Tüketimi – I

Gözde Türkyılmaz

Kahve, tarihten bu yana çeşitli serüvenler geçirmiş; karşı konulması güç kokusu ve tadıyla fethettiği toprakların kültürünü, geleneklerini ve yaşantısını derinden etkilemiş bir içecek. Çekirdeğinin hasadından bardağa dolana kadar bin bir emek harcanan, doğudan batıya birçok ülkede çeşitli şekillerde içilen kahve, bugün bir sınıfın tüketim alışkanlıklarına da önemli bir ışık tutuyor. Burjuvaziye öykünen yaşam biçimi ile rafine bir damak zevkine sahip yeni orta sınıf, kahveyi bir habitus aracına dönüştürerek hem bir aidiyet oluşturuyor, hem de alt sınıflardan kendisini ayrıştırma yoluna gidiyor.

Yeni orta sınıfın nitelikli kahve tüketiminin ele alındığı bu çalışmanın ilk bölümünde gıdanın sosyoloji ile ilişkisine değinilerek yeni orta sınıfın tüketim yoluyla habitus inşasından bahsedilecektir. Yazının ikinci bölümünde ise kahvenin piyasada geçirdiği evrim ve yeni orta sınıfın nitelikli kahve tüketimi üzerinden kimlik oluşturma süreci anlatılacaktır.

Yeme İçme ve Sosyoloji

İnsan kadar eski tarihi olan yeme içme olgusunun sosyolojinin konusu olması çok daha yakın tarihlere dayanır. Antropolojinin sık sık kültürel olgularla değindiği yeme içme, üretim güçlerinin topluma olan etkisine odaklanan sosyologlar tarafından ev içi ve kadın iş gücüne dayalı bir eylem olarak tanımlanmasına sebep olmuştur. Günümüz post-endüstriyel dönemde ise yeme içmenin bireyler üzerindeki dönüştürücü etkisi fark edilmiş, yemeğin kullanım değerinden çok değişim değerine atfedilen önem ile birlikte sınıfsal konulardan bağımsız olmadığı keşfedilerek sosyolojinin en temel tartışmalarının başında yerini almıştır.[1]

Yeni orta sınıf yemek tercihinden giyime, ev dekorasyonundan boş zaman etkinliklerine hem bir aidiyet kurma hem de bir ayrışma çabası içindedir.

Günümüzde modern besin sisteminin küreselleşmesi ile birlikte dünyanın bir ucunda üretilen gıda ürünü hem piyasayı hem de herhangi bir toplumun tüketim anlayışını dönüştürebilmektedir.[2] Küreselleşmenin de etkisiyle benzer tüketim alışkanlıkları oluşurken bir yandan toplumsal eşitsizliklerin de varlığının bir sonucu olarak yemeğin statü ile ilişkisi sosyal sınıf tartışmalarından bağımsız düşünülemez.[3] Başka bir deyişle, bireyler tükettikleri veya tüket-e-medikleri gıda ile bir sınıfa ait olur ve başka bir sınıftan ayrılarak bir kimlik yaratımı haline girer.[4]

Özellikle dışarıda yeme içme eyleminin son derece yaygınlaşması bir anlamda toplumsallaşma göstergesi iken öte yandan kimlik kavramının yeniden üretilmesine de olanak sağlar.[5] Yemeğe ulaşmanın kolay ve ekonomik olduğu dışarıda yemek yeme aslında eğlence, mutluluk ve statü göstergesi olarak sosyolojiye konu olmaktadır.[6] Geçmişte daha komünal olan yemek yeme eyleminin daha bireysel ve yalnız da yapılabildiği günümüzde, yemek yenilen mekânın ve yenilen yemeğin bireysel kimlik ve yaşam tarzını temsil ettiği ve sınıfsal aidiyet ve ayrışmayı yeniden ürettiği alanlar olarak karşımıza çıkması tesadüf değildir.[7]

Tükettikçe Var Olan Yeni Orta Sınıf: Habitus Kavramı ve Kimlik İnşası

Diğer sınıflar ile karşılaştırıldığında “muğlak” bir alan olarak sosyolojik tartışmaların odağında yer alan orta sınıf,[8] 20. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde neoliberal politikaların sonucu olarak bir bölünme yaşamış, bu bölünme ile birlikte mülksüz ama profesyonel işlerde çalışan yeni orta sınıf doğmuştu.[9] Statü açısından yüksek mesleki pozisyonlarda çalıştığı halde üretim ilişkileri bakımından işçi sınıfı ile bir görülen yeni orta sınıf,[10] kazandığı ücret bakımından işçi sınıfı ile yaşam tarzı ve idealleri bakımındansa burjuvazi ile benzerlik göstermesiyle çelişkili konumda yer almaktadır.[11]

Türkiye’nin yeni orta sınıf ile tanışması 1980 yılında alınan 24 Ocak Kararları ile olmuş; dışa açılma ve ihracata dayalı bu kararlar ile neoliberal ekonomi uygulamaları toplumsal değişime zemin hazırlamıştır.[12] Türk toplumu bu tarihten sonra bir burjuvalaşma serüvenine girerek “yeni elitler” ya da “yeni Türk insanı” olarak da tanımlanan bir sınıfı ortaya çıkmıştır.[13] Bu dönemle birlikte sadece iktisadi değil kültürel anlamda da bir deprem olmuş, üst anlatılara olan inanç azalarak yerini rekabet, risk ve bireycilik gibi kavramlar almıştır.[14] Çokuluslu şirketlerin piyasaya hakim olmasıyla yeni orta sınıf geleneksel orta sınıfın aksine hızla zenginleşerek tüketimi hayatının odak noktasına koymuştur.[15]

Tüketim olgusunun temelini oluşturan haz ve rasyonel birey iç içe kavramlardır; kendisini haz ve bir tatmin işletmesi[16] olarak var eden yeni orta sınıf, tüketirken aynı zamanda statüsünü belirleyerek kendini tanımlamakta ve kimliğini yansıtmaktadır.[17]

Özellikle dışarıda yeme içme eyleminin son derece yaygınlaşması bir anlamda toplumsallaşma göstergesi iken öte yandan kimlik kavramının yeniden üretilmesine de olanak sağlar.

Bourdieu, yeni orta sınıfın tüketim tercihlerinin analizinde bizi aydınlatacak olan gündelik hayat ve yaşam tarzı gibi olguları habitus ve sermaye kavramları ile açıklar.[18] Habitus, dış yapının içselleştirilmesi ile üretilen ve bireyin kolektifleşirken aynı zamanda “içinde işleyen yapılandırıcı bir mekanizma” olarak tanımlanabilir.[19] Başka bir deyişle, bireylerin toplum içerisinde yapageldikleri eylemleri belirleyen içsel eğilimler ya da bireylerin “şeyleri yapma biçimleri” ile de somutlaştırılabilir.[20]

Bourdieu’ya göre benzer sosyo-ekonomik statüye sahip olanlar bireyler yaşam koşulları da benzerlik gösterdiği takdirde aynı habitusa sahip olurlar.[21] Bu birleştiriciliğin yanında ayrıştırıcı etkisi de olan habitus bireyi olmadığı ya da karşıtı olduğu şeyden ayırmaktadır.[22] Bourdieu’ya göre[23] beğeni olgusu ayırt edici sembolik ifade taşır; bireyler kendilerini ve başkalarını sınıflandırırken sık sık beğeniler üzerinden örnekleme yapmaktadırlar. Bununla birlikte, Bourdieu’nun oyun ve alan kavramları da yine günümüz yeni orta sınıfının beğeniler ve tüketim ile ilgili tutumlarını açıklamada önemli kavramlardır; habitus aslında öznel olanı toplumsal yapılara bağlayan alanı temsil etmektedir.[24] Başka bir deyişle, beğenilere dair her türlü eylem toplumsal yönlendirmelerle gerçekleşmektedir. Bourdieu için alan “toplumsallaşmış organizma” olarak tanımlanan oyunculardan oluşan bir “oyun mekanıdır”. Oyuncular sahip oldukları ekonomik, kültürel ve sosyal sermayeleri doğrultusunda oyunun kurallarını (doxa) bilerek hem alana aidiyet sağlar hem de farklılık üretimi sağlayarak aynı zamanda alanı bir iktidar aracı olarak da kullanırlar.[25]

Bourdieu’nun habitus kavramından yola çıkıldığında yeni orta sınıfın tüketim kalıpları çok daha anlaşılır hale gelmektedir zira yeni orta sınıf yemek tercihinden giyime, ev dekorasyonundan boş zaman etkinliklerine hem bir aidiyet kurma hem de bir ayrışma çabası içindedir. Seçkinci tüketim ve Batı esintilerinin olduğu yaşam tarzı ile üst sınıflardan daha az ekonomik sermayeye sahip olduğu halde kültürel sermayesinin zenginleşmesiyle kendisini alt sınıflardan ayırmakta ve daha marjinal ve gelenekten kopuk tüketim kalıplarını benimsemektedir.[26]

Yeni orta sınıfın özellikle yeme içme olgusunda rafine beğenilere olan eğilimi oldukça göze çarpmaktadır. Yeni orta sınıf alt sınıflardan farklı olarak temel gıdalardan ya da geleneksel olandan ziyade egzotik ve yabancı mutfaklara düşkündür.[27] Başka bir deyişle yeni orta sınıfın yeme içme olgusu ile olan ilişkisi karnı doyurmaktan ziyade, kültürlü olmanın bir işaretidir. Yeni orta sınıf yeme içme davranışlarında gösterdiği rafine eğilimleri mekan tercihlerinde de gösterir. Kentli olabilmeyi kanıksamış bu sınıf geleneksel bireyden farklı olarak kamusal alanı deneyimlemeyi yaşam tarzı olarak benimsemiştir. Yeni orta sınıf dışarıda yeme içme mekanı tercih ederken kendisini alt sınıflardan ayırt etme güdüsü ile soylulaştırmaya maruz kalmış semtlere yönelmektedir. Özellikle Balat, Karaköy, Galata, Tophane ve Yeldeğirmeni gibi semtlerde soylulaştırma sonrası Batılı tarzda özellikler barındıran yeme içme mekanlarındaki artış ve yeni orta sınıfın bu semtlere olan ilgisi son derece ilgi çekicidir.[28]

***

Editör Notu: Bu yazı iki parça halinde yayınlanmıştır.
Yukarıdaki bölüm metnin ilk bölümüdür. İkinci bölümü okumak için tıklayınız.


[1] [26] Beardsworth, A &Keil, T. (2011). Yemek Sosyolojisi (A. Dede, Çev.). Ankara: Phoenix Yayınları; Akarçay, E. (2016). Beslencenin Sosyolojisi. (1. bs.). Ankara: Phoenix.

[2] Gürhan, N. (2017). Toplumsal değişme ve yemek kültürü üzerine sosyolojik bir çözümleme: Mardin örneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10(54), 561-570.

[3] Goode, J. (2005). Yemek. (F. Mormenekşe, Çev.). Milli Folklor, 67, 172-176.

[4] Goody, J. (2013). Yemek, Mutfak, Sınıf. (M. Güray, Çev.). İstanbul: Pinhan Yayınları.

[5] Akarçay, E. (2016). Beslencenin Sosyolojisi. (1. bs.). Ankara: Phoenix.

[6] Özdemir, B. (2010). Dışarıda Yemek Yeme Olgusu: Kuramsal Bir Model Önerisi.

[7] Fischler, C. (1988). Food, self andidentity. SocialScience Information, 27, 275-293.

[8] Yurtsever, H. (2016). Orta Sınıf Efsanesi, (1. bs.).İstanbul: Yordam.

[9] Edgell: (1998). Sınıf. (Didem Özyiğit, Çev.) İstanbul: Dost.

[10] Arslan, Z. (2012). Geçmişten bugüne eleştirel bir orta sınıf değerlendirmesi. Toplum ve Demokrasi 6(13 – 14), 55 – 92.

[11] Yurtsever, H. (2016). Orta Sınıf Efsanesi, (1. bs.).İstanbul: Yordam.

[12] Atılgan, G. (2012). Türkiye’de toplumsal sınıflar: 1923-2010. Alpkaya, F. Duru, B. (Der.). 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim. Ankara: Phoenix, 269-312.

[13] Bali, R. (2002). Tarz-ı Hayat’tan Life Style’a. (2. bs.). İstanbul: İletişim.

[14] Ahıska, M. & Yenal, Z. (2006). Aradığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor: Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri.(1. bs.). İstanbul: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi.

[15] Özonur, D. (2010). Türkiye’de ‘yeni orta sınıf’ üzerine bir analiz: Issız Adam; ‘yuppie’ Alper. Marmara İletişim Dergisi, 16, 187-200.

[16] Baudrillard, J. (2013). Tüketim Toplumu. (H. Deliceçaylı& F. Keskin, Çev.). İstanbul: Ayrıntı.

[17] Odabaşı, Y. (2004). Postmodern Pazarlama. (3. bs.). İstanbul: Media Cat.

[18] Sunar, L. (2018). Sosyal Tabakalaşma: Kavramlar, Kuramlar ve Temel Meseleler, (1. bs.)Nobel: Ankara.

[19] [25] Bourdieu, P. Wacquant, L. (2014). Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar. (N. Ökten, Çev.). İstanbul: İletişim.

[20] [27] Çelik, K., Hazır, I. K. & Kalaycıoğlu: (2016). “Orta sınıf”ların farklı kesitleri: Sınıf geçmişi, kültür pratikleri ve mesleki statü. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 19(2),64–107.

[21] Jourdain, A. &Naulin S. (2016). Pierre Bourdieu’nün Kuramı ve Sosyolojik Kullanımları. (Ö. Elitez, Çev.). İstanbul: İletişim.

[22] [23] Bourdieu, P. (2017). Ayrım: Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi. (D. Şannan& A. Berkkurt, Çev.). Ankara: Heretik.

[24] Bulle-Schmidt, N. (2011). Bourdieu. P. M. Borlandi, R. Boudon, M. Cherkaoui, B. Valade (Der.), Sosyolojik Düşünce Sözlüğü, İstanbul: İletişim, 114-115.

[28] Altıntaş: (2017). Bir semtin soylulaştır(ıl)ma süreci: Balat’ın gündelik hayatı (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

0 yorum

Diğer Yazılar