Türkiye’de Arabuluculuk, Uzlaştırma ve Tahkim’in Güncel Durumuna Dair Bir Değerlendirme - İLKE Analiz

Türkiye’de Arabuluculuk, Uzlaştırma ve Tahkim’in Güncel Durumuna Dair Bir Değerlendirme

Esma Küçükbay

Geleneksel yargı usullerindeki yoğun iş yükü yargı sürecini uzun ve pahalı bir hale getiriyor. Bunun sonucunda taraflar maddi ve manevi olarak yıpranıyor, adalete ulaşmaları da gecikiyor. Bununla paralel olarak tarafların sorumlulukları artıyor ve bu da farklı sorunları gündeme getiriyor. Bu problemleri en aza indirmek amacıyla dünyada ve ülkemizde tarafların barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulması ve tarafları tatmin eden sonuçlara hızlı ve ucuz yollarla ulaşması amacıyla çeşitli alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri geliştirilmektedir. Geleneksel usullere başvurarak yerel mahkemelerde yargılamanın başlatılması sonucunda ya taraflardan yalnızca biri maddi veya manevi kazanımlara ulaşmakta ya da her iki taraf da herhangi bir kazanım sağlayamadan uyuşmazlık ortadan kalkmaktadır. Buna karşılık alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri kabul edildiğinde, taraflar arasında “kazan-kazan” ilkesi esas alındığından çok az bir maliyetle ve kısa sürede tarafları tatmin eden çözümlere ulaşıldığı görülmektedir.

Bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması, öncelikle mahkemeler yoluyla gerçekleştirilse de alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, taraflar arasındaki ihtilafı ortadan kaldırmaya hizmet eden ve devletin yargı organlarının yanı sıra seçimlik nitelik taşıyan usullerdir ve toplumsal barışın sağlanmasına hizmet eder. Bu bakımdan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin ulusal yargı sistemlerini ortadan kaldırmak gibi bir amacı bulunmamaktadır. Nitekim bu yöntemleri kabul eden taraflar, uyuşmazlığın her aşamasında yerel mahkemelere başvuru hakkına sahiptirler. Bu itibarla adil ve dostane bir biçimde ihtilafları çözüme ulaştırmayı amaçlayan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri; arabuluculuk, uzlaştırma, tahkim, hakem heyeti ve sulh olarak ifade edilebilir.

Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri Asya’da Hindistan, Pakistan, Hong Kong, Singapur, Kore; Afrika’da Kenya, Somali; Orta Doğu’da İsrail; Yeni Zelanda, Avustralya başta olmak üzere Avrupa Birliği üye ülkelerinin de içinde olduğu yaklaşık 160 ülkede yaygın bir biçimde uygulanmaktadır. Ayrıca dünya üzerindeki ülkelerde arabuluculuk sisteminin uygulanmaya başlaması farklı tarihlere denk gelse de uygulanma biçimleri birbiriyle benzerlik taşımaktadır. Ülkemizde ahilik kültürüne dayanan ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olan arabuluculuk sistemi tarafların özel hukuk alanında yaşadığı ihtilafları çözüme kavuşturmayı amaçlar. Arabuluculuk, ihtiyari arabuluculuk ve dava şartı (zorunlu) arabuluculuk olmak üzere iki modeldir. Bu bakımdan ülkemizdeki zorunlu arabuluculuk sistemi Amerika ve Avustralya’da dava açmadan önce arabuluculuk usulüne başvurmayı zaruri kılan zorunlu uygulamalara benzerlik gösterir. Türkiye’de ilk olarak 2013 yılında uygulama alanı bulan arabuluculuk sistemi ihtiyari arabuluculuk olarak tarafların iradeleriyle başlatılırken, dava şartı arabuluculuk, tarafların dava açmaları için zorunlu bir aşama olarak karşımıza çıkar. 2018 yılında öncelikle iş uyuşmazlıklarında, 2019 yılında ticari uyuşmazlıklarda ve son olarak 2020 yılında tüketici uyuşmazlıklarında, dava şartı olarak arabuluculuk sistemi getirilmiştir. Bu bakımdan bu tür uyuşmazlıklarda doğrudan dava açılması mümkün değildir. Buna karşılık ihtiyari arabuluculuk tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri tüm özel hukuk uyuşmazlıklarında kullanılması mümkündür.

Adalet Bakanlığı’nın 2019 yılı verilerine göre anlaşmaya varılma oranları açısından ihtiyari arabuluculuk oranının, zorunlu arabuluculuk oranından daha yüksek olduğu görülüyor. Ancak zorunlu arabuluculuk dosya sayısının, ihtiyari dosya sayısından üç kat fazla olduğunun da gözden kaçırılmaması gerekir. Bu itibarla zorunlu arabuluculuk net dosya sayısının bu iki modeldeki anlaşmaya varılan dosya sayılarından daha yüksek olduğu sonucuna varılıyor.Bu bakımdan her iki modelin kendi içindeki başarısı, ihtilaflı toplam dosya sayılarının yarısından fazlasının mahkeme salonlarına uğramadan çözüme kavuşturulmasına imkân tanıyor.

Ceza muhakemesi hukukuna göre uzlaştırma, yargı dışı faaliyet olarak mağdur ile failin özgür iradeleri ve uzlaştırmacının yardımıyla suçtan dolayı ihtilafların çözümüne aktif olarak katıldıkları ve muhakeme sürecini bitirdikleri alternatif bir usuldür ve uygulamada tarafların tercih ettiği alternatifi uyuşmazlık çözüm yollarından biridir. Her geçen yıl bu usulün kullanılması ve bu yolla tarafların anlaşmaya varma oranları artış göstererek devam etmekte; ancak uzlaştırma teklifini kabul etmeyenlerin oranının yıllar içerisinde küçük dalgalanmalarla birlikte %30’larda seyretmesi dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle her geçen gün uzlaşma sağlanamayan dosya sayısında düşme eğilimi görülmesine rağmen uzlaşma masasına dahi oturmayanların oranında bir değişiklik olmadığı anlaşılıyor.

Sanayileşmeyle birlikte dünya üzerinde ticari ilişkiler bir yükselme sağlamış ve buna bağlı olarak taraflar arasında özellikle özel hukuk alanında çeşitli uyuşmazlıklar artış göstermiştir. Devlet mahkemelerinin bu ihtilafları çözmek için uzun, pahalı ve yorucu yargılama usulleri olması sebebiyle taraflar alternatif bir yargılama yolu olan tahkimi kullanmaya başlamış ve bu usule başvurma sayısı da her geçen gün artış göstermiştir. Bu bakımdan tahkim sözleşmesi taraflar arasında yapılan ve milli hukuk kurallarını bertaraf ederek tarafların belirlediği kurallara göre ihtilafın çözümünü amaçlayan sözleşmedir. Tahkim yolunun tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biri, tarafların kendi milli hukuklarının ötesinde başka kurallarla çözüm bulma ihtiyaçlarının ve kolaylığının ortaya çıkmasıdır. Ayrıca serbest piyasalarda hızla değişimin yaşanması büyük ticari güçlerin yaşadığı sorunlara da hızlı çözümlerin bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Tahkim, kural olarak ihtiyari bir yol olmasına rağmen tahkimin sonuçlarının bağlayıcı olması diğer alternatif çözüm yöntemlerinden daha çok kullanılmasına başka bir nedenini oluşturur.

Öneriler

İş, ticaret ve tüketici uyuşmazlıklarındaki zorunlu arabuluculuk uygulamaları neticesinde ulaşılan başarı dikkate alındığında özellikle bir danışmalık desteğinin gerekli olduğu aile hukuku alanında meydana gelen ihtilaflarda veya daha çok taşınmazlara yönelik ortaya çıkan idari uyuşmazlıklarda da zorunlu arabuluculuk mekanizmasının geliştirilmesi gereklidir. Söz konusu alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri kullanılırken taraflar açık ve net bir biçimde bilgilendirilmeli, bu bilgiler tarafların anlayabileceği düzeyde aktarılmalıdır. Ayrıca bu konuda uzman kişi gerekli ve yeterli donanıma sahip olmalıdır. Nitekim bu usullerin aktif olarak kullanılmamasının sebeplerinden biri de bunlara uygulamada yeteri kadar dikkat ve önemin gösterilmemesidir. Diğer taraftan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri her ne kadar ulusal yargı organlarına bir alternatif teşkil etse de hâkimlerin, taraflar üzerindeki etkisi dikkate alınarak hâkimlerin de bu konuda tarafları teşvik edici ve yönlendirici olmaları sağlanmalıdır. Yıllar içerisinde uzlaştırma teklifini kabul etmeyenlerin oranlarındaki sabit durum dikkate alınarak bunların nedenleri araştırılmalı ve bu kimselerin karşı tarafla en az bir kere görüştürülmesi sağlanmalıdır. Son olarak tarafların adil yargılanma hakkına müdahale edilmeden makul bir sebebi olmayan tarafın arabuluculuk sürecine katılmaması sonucunda dava masraflarına durumun gereği ölçüsünde katlanmasının zorunlu hale getirilerek bu usullerin etkili bir biçimde kullanılması sağlanmalıdır.


Editör Notu: Konu hakkında daha detaylı bir inceleme için İLKE Vakfı tarafından yayımlanan “Türkiye’de Arabuluculuk, Uzaklaştırma ve Tahkim’in Güncel Durumu” başlıklı politika notunu inceleyebilirsiniz.

0 yorum

Diğer Yazılar