Meslekler Toplumun Neyi Olur? 10 Maddelik Bir Çerçeve - İLKE Analiz

Meslekler Toplumun Neyi Olur? 10 Maddelik Bir Çerçeve

Elyesa Koytak

Meslekler sosyolojinin önemli bir konusu. Aynı zamanda en dinamik ve kapsayıcı toplumsal kurumlardan biri. Meslekler kimlik, kişilik, yatkınlık, sosyal sermaye, gelir, hayat tarzı ve statü sağladığı gibi farklı sosyal tabakaları çapraz kesen gruplar ve hiyerarşiler de oluşturuyor. Bu yüzden mesleklere dair bir perspektife ihtiyacımız var, bilhassa Türkiye’nin içinden geçtiği çok katmanlı dönüşüm içinde mesleklerin toplumun neyi olduğunu tartışmak gerekiyor. Bu yazı bu amaçla kaleme aldığım 10 maddelik bir eskiz.

1. Meslekler ortak ihtiyaçlarımızı giderir. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak hepimizin dengeli ve sağlıklı beslenme imkanı olsa, ayrıca düzenli spor yapıp her gün üç litre su içsek dahi hastalık olgusunu ortadan kaldıramayız ve hekimlerin, hemşirelerin, hasta bakıcıların (ve bütün bir sağlık sisteminin işlemesi için gereken birçok iş kolunda binlerce çalışanın, yardımcı personelin, teknisyenin vs.) istihdam edilmesine ihtiyaç duyarız. Kaldı ki Türkiye bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından Avrupa ülkelerinin henüz çok gerisinde. Hukukta da böyle: İlk derece mahkemelere yıl içinde gelen dosya sayısı 8 milyonu geçmişken daha çok, daha hızlı ve daha nitelikli hukuk hizmetlerine ihtiyacımız olduğu açık. Sağlık başta olmak üzere, hukuk, eğitim, güvenlik, gıda gibi sektörlerde mesleklerin sunduğu hizmetlere bütün bir toplum olarak ihtiyacımız var.

2. Mesleklerin sunduğu hizmet her yerde ve herkes için aynı değildir. Mesleklerin topluma sunduğu hizmet, meslek mensuplarının şahsi tecrübe ve hünerinden bağımsız olarak, bölge, kurum ve piyasa şartlarına göre farklılaşır. Kamuda çalışan profesyonellerin kıdemi ve yetkinliği Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna değişkenlik gösterir. Özel sektörün sağlık ve eğitim başta olmak üzere temel hizmetleri metalaştıran etkisi ikinci ama daha ekonomik bir farklılaşma getirir. Bütün iyi hekimlerin özelde olduğu asla söylenemez, hatta birçok açıdan tersi doğrudur ancak ileri uzmanlık gerektiren branş ve işlemlerin giderek daha çok özel sektörde yoğunlaştığını da görmek gerekir. Bazı meslekler hizmetlerini giderek daha çok şirketler dünyasına, kurumsal müşterilere göre şekillendirir. Evet meslekler en ortak ihtiyaçlarımızı giderir ama meslekî hizmetin içeriği, ücreti, segmenti ve ambalajı farklılaşmaktadır.

3. Meslekler sosyal hareketlilik vesilesidir. Mesleklerle ilişkimizde sadece hizmet alan veya tüketici değiliz. Aynı zamanda o mesleğin potansiyel mensuplarıyız; biz olmasak da geniş ailemizden birileri, ailenin “okuyan” yeni kuşağından yeğenler veya kuzenler hekim, hakim, avukat, mühendis vs. olacaktır, olmak üzeredir. Türkiye’de meslekler, yükseköğretimin son on beş senede toplumsal gözeneklerinin açılmasının da etkisiyle, yoğun sosyal hareketlilik beklentilerine sahne oluyor. Bugün Türkiye’de tıp, hukuk, mühendislik gibi lisans programları merkezî sınavlarda yüksek puan yapan alt ve alt-orta sınıf kökenden gençleri kitlesel ölçekte çekmeye devam ediyor. Artık “ne doktorlar ne mühendisler istedi de bizim kızı vermedik” cümlesini pek duymuyoruz çünkü bizim kız da fakülteyi kazandı; beyaz atlı ve diplomalı bir prense verilmek yerine kendi tercihini yapacak.

4. Mesleklerin imajı, gerçeğinin önünde gider. Meslekler sosyal hareketlilik vesilesidir, ama şimdilik. Son yıllarda çalışma ilişkilerinin bürokratizasyonu, çalışma şartlarının piyasalaşması, meslek içi avantajlı konumların tekelleşmesi ve meslekî güzergah ve ilişkilere dair düzenleme boşlukları bu sosyal hareketliliğin cefasını ve sefasını mesleğin bütün mensupları ve kuşakları için aynı olmaktan çıkarıyor. Mesleklerin statü, kazanç ve otorite vadeden ve mesleğin geçmişinde köklenen geleneksel imajına gelen yeni kuşaklar, kendilerini meslek içinde geçmişe göre çok daha rekabetçi, anomik, tıkanık ve kazancı düşük bir toplumsal oyunda buluyor. İronik olan, son on beş yılda yükseköğretimin kitleselleşmesiyle birçok meslek piyasasına henüz ilk defa adım atan esnaf-memur-işçi-çiftçi kökenli genç kuşakların mesleklerin geleneksel imajının vadettiği toplumsal nimetlere giderek uzak düşen kuşaklar olması ve meslek içinde mütehakkim konumları işgal eden kıdemlilerin aynasında kendilerini görememeleri.

5. Meslekler kendi içinde mücadele alanıdır. Sadece tıp mesleğini düşünün: Sağlık Bakanlığı, bütün bir sağlık bürokrasisi, tabip odaları, uzmanlık dernekleri, tıp fakülteleri, hastane yönetimleri, ilaç şirketleri, tıbbi cihaz firmaları, hekim sendikaları, asistan veya intern whatsapp grupları… En yetkili resmî kuruluşundan en sivil ve canlı ortamına birçok toplumsal grubun farklı düzey ve kapsamlarda var olduğu, birbiriyle temas halinde olduğu, geçici veya yapısal ittifak veya çatışmalara girdiği bir alandan bahsediyoruz. Bu gruplar, kurumlar ve ağlar arasında mücadelenin konusu özlük hakları, akademik hiyerarşi, kliniğin teamülleri, ideoloji, söylem üstünlüğü, yetki tekeli, simgesel şiddet veya çoğunlukla olduğu gibi maddi kazanç ve paylaşım olabilir. Homojen tek bir cepheden bahsetmekse ancak mesleğin ortak çıkar ve değerlerinin büyük bir dış tehdide, bazen bütün bir topluma karşı savunulması gerektiği inancı meslek içinde ortak bir halet-i ruhiyeye dönüştüğünde mümkün olur.

6. Meslekler toplumsal yapı ve süreçlerin prizmasıdır. Bernard Shaw “meslekler sıradan insanlara karşı kurulmuş komplolardır” diyor 1906 tarihli “Hekimin İkilemi” oyununda. Gerçekten de iktisat, psikoloji, tıp, hukuk, mühendislik gibi birçok profesyonel iş kendine mahsus jargon, teknik ve prosedürler bütünü sayesinde, dış etkilerden münezzeh ve neredeyse ezoterik bir işleyişe sahip olduğu izlenimini modern zamanlarda yerleştirmeyi başarmıştır. Oysa bütün bir sosyoloji literatürünün ittifak ettiği birkaç şey varsa biri, hiçbir şeyin kendinden ibaret olmadığıdır. Toplumsal hayatın genelinde güç ve bilgiyle kurduğumuz ilişki biçimleri meslek dünyalarına gelince birçok rol ve konumda, birçok etkileşim örüntüsünde tebarüz eder ve yeniden üretilir: Hekim-hasta, bizim meslek-diğer meslek, kıdemli-çömez, işveren-çalışan, sermaye sahibi-uzman vs. Dolayısıyla meslek dünyalarını geniş toplumsal ilişkilerde süregiden ama çoğunlukla örtük mücadele, çatışma, otorite ve hiyerarşi biçimlerinin keskinleştiği ve şeffaflaştığı prizmalar olarak görmek mümkündür. “Sağlıkta şiddet”, taraflar arasındaki yaygın bilgi ve güç asimetrisinde mündemiç olup sağlık hizmeti ilişkisinde şeffaflaşan şiddettir. “Avukatların işçileşmesi” genç ve eğitimli işgücünü son yıllarda ücretli çalışmaya daha fazla mecbur kılan kapitalist emek rejiminin avukatlık piyasasındaki düzenleme ve denetleme boşluklarıyla buluştuğunda keskinleşen hususi bir formudur.

7. Bizde mesleklerin gelişimi devletle iç içe olmuştur. Güç ve şiddet demişken konunun devlete gelmesi kaçınılmaz. Türkiye’de hekimlik başta olmak üzere profesyonel mesleklerin doğuşu, teşekkülü ve bürokratizasyonu doğrudan doğruya devletle olmuştur. Sağlık, hukuk ve eğitim birçok ülkede modern devletin kendini kurduğu sütunlar olabilir ancak Türk modernleşmesinde bu ve benzeri meslekler devletin hem memuru hem öncüsü rolünü yüklenmiştir. Öğretmenlik ve eğitim konusunda yazılan romanlara şöyle bir göz atmak yeterli olacaktır. Mekteb-i Tıbbiye’den beklenen, sadece tek tek hastalarla ilgilenmek değil, hasta Osmanlı’yı sıhhatine kavuşturmaktı. Ankara Adliye Hukuk Mektebi 1925’te Adalet Bakanlığı bünyesinde, yeni başlanan inkılapların ihtiyaç duyduğu “yeni hukuk neslini” yetiştirmek; o dönem Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle “yeni Türk hayat-ı ictimaiyesinin bâni ve müeyyidi” olacak hukukçuları mezun etmek için kurulmuştu. Günümüzde elbette mesleklerin üstündeki ideolojik yük azalıyor, meslek sorunlarını gerçekçi şekilde tartışmak isteyen kuşakların sesi çıkıyor, meslek örgütlerinin siyasi imajı marjinalleşiyor. Meslekler devletten topluma geçmenin sancısını yaşıyor.

8. Devlet-toplum ilişkisi meslek-toplum ilişkisine sızar. Üniformalı meslekler bugün hâlâ en muteber meslekler. Bütün dünyada yetki ve bilginin tecessüm ettiği üniforma, rozet, unvan, jargon gibi nitelikler meslekleri toplum karşısında asimetrik bir konuma koyuyor. Bizde mesleklerin sunuf-ı devlet içinde teşekkül etmesi de cabası. Tam da bu bağlamda toplumun devletle kurduğu ilişkideki dönüşüm meslekle kurduğu ilişkiye yansıyor. Artık devlet/meslek karşısında mahrum, mahcup ve minnettar değil, talepkar, sorgulayıcı, müdahil ve müşteri olarak hissediyoruz. Mesleklerden alacaklıyız ama bu da aslında bizi ikinci maddeye döndürüyor. Buradan hareketle hangi mesleğin bugün hâlâ devlet anlamında kamu ile halk anlamındaki kamu arasındaki ilişkinin yükünü çektiğini, hangi mesleğinse çoktan iki anlamda da kamudan sıyrılıp özelleştiğini soruşturmak gerekiyor.

9. Meslekler Batı’yla ilişkimizin bir boyutudur. Bu da başından beri böyle oldu. 19. yüzyılda Osmanlı yöneticilerinin bütün zorluklara rağmen tıp alanına ne kadar erkenden ve ne kadar Avrupa’dan haberdar şekilde yatırım yaptığını okumak şaşırtıcıdır. Son yıllarda Avrupa’ya göç eden genç hekimler konusu iyice görünür oldu ama Almanya’ya çalışmaya giden Türk hekimler 1970’lerde de vardı. Mühendisler on yıllardır başka ülkelere gidiyor, çalışıyor, ortak oluyor, şirket kuruyor, dönüyor veya dönmüyor. Nobel kimya ödülü sahibi Aziz Sancar’ın Amerikan üniversitelerinde çalışmasıyla Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un Fransız mühendislerle 1773’te açılması çok uzak şeyler değil. Türkiye gibi Batı’nın bir parçası olmayı reçete kabul etmiş bir ülkede profesyonellerin akademik itibarın, teknoloji üretiminin ve kurumsal imkanların bir açıdan halen merkez üssü sayılan Batı ülkelerinde çalışmaya yatkın olması şaşırtıcı değil. Diğer yandan aynı tarihsel yatkınlık profesyonellerimizi Batı’yla mütenasip belli bir kültürel sermaye ve hayat tarzı ekseninde üst-orta sınıf temayüzü, konformizmi ve şikayetçiliğine de teşne kılıyor.

10. Meslekler toplumun neyi olacak? Bu yazıda meslek derken sağlık, eğitim, bilim, yönetim, hukuk, sanat gibi alanlarda diplomayla yapılan ve ISCO-08 tasnifinde “profesyonel meslek mensupları” olarak geçen meslekleri kastediyorum. TÜİK verilerine göre 2023’ün ikinci çeyreği itibariyle bu mesleklerde istihdam edilen 3 milyon 997 bin kişi var ve toplam istihdamın %13’ünü oluşturuyor. Bu oran yirmi sene önce %6 civarındaydı ve sürekli arttı, artmaya devam edecek. Dolayısıyla Türkiye olarak meslekleri, meslek örgütlerini, meslek içi tabakalaşmayı, meslekte şiddeti, mesleki suç ve denetimi, mesleki hareketliliği vs. daha da konuşacağız. Hem mesleklerin kendi içindeki adalet ve hakkaniyet sorunları, hem de toplumun mesleklerin sunduğu hizmetlere daha nitelikli ve daha demokratik şekilde erişmesi meselesi daha çok gündeme gelecek.

0 yorum

Diğer Yazılar