2023 Türkiye Eğitim Vizyonu belgesinin girişinde şu cümlelerin yer aldığını görmekteyiz: “Bugün dünyada iyi eğitim performansı gösteren tüm ülkeler, elde ettikleri başarıları geçmişten geleceğe köprüler kurarak, merkezine insanı alan kavramsal çerçeveler ve felsefi yaklaşımlarla yakalamışlardır. Eğitimde başarılı görülen her değişim, dönüşüm ve reform, sağlam felsefi yaklaşımlarla desteklenmiştir.“
Bu cümlelerin ne tür önermeler içerdiğine baktığımızda geçmişle gelecek arasında kendini köprü olarak niteleyen eğitimcinin/müfredatın/ eğitim materyallerinin “Kimiz, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz?” sorularına öğrencilerin duygu ve düşünce dünyalarında ikna edici cevap verebilen, merkeze insanı aldığı için vasatı hedeflemeyen ve bireyin farklılığına odaklanabilen; eğitimcisini/müfredatını/eğitim materyallerini çeşitlendirebilen; değişim ve dönüşümü kısa vadeli değil üzerinde düşünülmüş, tartışılmış ve ortak bir yol belirlenmiş program çerçevesinde gerçekleştiren bir eğitim anlayışının benimsendiği anlaşılmaktadır.
Vizyon belgesinin devamında yer alan “Yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koymadan ve Türkiye’nin eğitimde ihtiyacı olan paradigmayı belirlemeden ruhu, istikameti, gaye ve felsefesi olan bir evrensel pedagoji yaratmamız güçtür. Bu bakımdan insan, 2023 Eğitim Vizyonu’nun odak noktasıdır.” ifadesi de bu anlayışa işaret etmektedir.
Eğitimin üç sacayağından birisi eğitim materyalleridir. Basılı eğitim materyalleri denince ilk akla gelenler ders kitapları, yardımcı ders kitapları ve her türde okuma kitaplarıdır. Ders kitapları ne yazık ki Türkiye’nin bugün halen kanayan yarasıdır. Bir kanayan yaradır zira farklı yayınevlerinin hazırladığı ve Talim Terbiye Kurulu tarafından onaylanmış ders kitaplarının yazar ve yayınevlerinin isimleri kapatılıp incelendiğinde seçilen metinlerin çeşitliliği, konunun anlatım biçimi, metinlerin önermeleri, ölçme değerlendirme seçenekleri, tasarım öğeleri bakımından birbirine benzeyen kitaplar olduğu görülecektir. MEB’in yardımcı ders kitabı olarak tanımladığı sınav merkezli anlatım ve testlerden oluşan kitaplarla ilgili bakış açısı oldukça kafa karıştırıcıdır. Geçtiğimiz yıllarda bazı il millî eğitim müdürlükleri okul öncesi eğitim kitapları dahil olmak üzere yardımcı ders kitaplarının okullara girişini yasaklamıştı. Yani ne öğretmen bir kitap önerebilir ne de bu kitaplar öğrencinin çantasında bulunabilirdi. Sonrasında il bazlı öğrenci başarı grafiklerinde düşüşü gören ilgili yetkililer geri adım atmak zorunda kalmışlardı. Sonraki yıllarda ise bu yasak doğrudan Ankara’dan duyurulmuştu. 2020-2021 eğitim öğretim yılında ise ilk defa 17,5 milyon öğrenci için ücretsiz yardımcı ders kitabı dağıtma kararı açıklandı.
Okuma kitaplarına gelince; 2003 yılına kadar Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanmamış her türlü yardımcı kitap, dergi ve edebi eserin okula girişi yasak iken o tarihten sonra dönemin bakanının talimatı ile bu uygulama ortadan kaldırılmıştır. Bu da aslında öğrencilerin ve öğretmenlerin farklı kaynaklardan beslenmesine imkân tanımış ve böylelikle Türk çocuk ve gençlik edebiyatının yeşermesine imkân sağlayarak Türkiye’de daha özgün bir düşünce ikliminin oluşmasına yönelik ümitleri de artırmıştır.
2023 Vizyon Belgesinde bir yandan “Eğitim kurumunun temel çıkış noktası, bireyin kendini bilmesini ve tanımasını sağlamaktır. Çocuklar, ebeveynler ve öğretmenler, kendilerini ve çevrelerindekileri tanıdıklarında birlikte gelişme imkânı doğacaktır. Mizaç ve yetenek temelli bir tanıma yaklaşımı, eğitim sisteminin aktörlerinin gelişimi için kritik öneme sahiptir. Bireyin kendini tanıması ve bu tanımanın takibi, onun eğitim yolculuğunda kişiselleştirilmiş bir yol haritasına sahip olması anlamına gelmektedir.” cümleleri yer alırken, öte yandan UNICEF Türkiye Masası, 2020 yılında Avrupa Birliği Fonu ile okul öncesi dönemdeki çocuklara yönelik hikâye kitabı yazım çağrısına çıkmıştır. Bu çağrıda program kazanımlarını destekleyecek kitapların yazımı ve illüstrasyonu için ihale açılacağı duyurulmuş ve üretilecek eserlerin MEB tarafından kurulan bir komisyon tarafından incelenmesinin ve denetlenmesinin yapılacağı belirtilmiştir. Fakat çağrıda yazar ve çizer isimlerinin eserlerde asla yer almayacağı, dolayısı ile de başlangıçta bu şartı kabul eden sanatçılarla çalışılabileceği açıklanmıştır. Ortaya çıkan eserler yayınlanacak ve dezavantajlı bölgelerde bulunan öğrencilere dağıtılacaktır.
Fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla yola çıktığını farz ettiğimiz bu iki uygulamaya; MEB’in yardımcı kitap ve öykü kitabı yayınlama ve dağıtma uygulamalarına nasıl yaklaşmalı ve bu uygulamaları nasıl değerlendirmeliyiz?
2020 yılı verilerine göre Türkiye’nin yayıncılık kapasitesi 7.855 milyon dolardır ve bunun 3.148 milyon doları eğitim yayıncılığına aittir. Türkiye, yayıncılık alanında Dünya’nın üst sıralarında yer alan bir ülkedir. IPA (International Publishers Association) verilerine göre ülkemiz her yıl üretilen başlık sayısında 6. sırada, perakende pazar büyüklüğü bakımından 9. sıradadır. YAYFED (Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu) verilerine göre 2020 yılında sektör 433.213.632 adet bandrollü kitap ve MEB ise 184.200.000 kitap üretmiştir. Sadece 2020 yılında ilk baskısı yapılan çocuk ve ilk gençlik kitaplarının sayısı 10.429’dur. Toplam 78.500 adet yeni basılan kitabın yedide biri çocuk ve ilk gençlik kitabıdır. Bunun anlamı şudur: Ülkemizde her yıl büyüyen gelişen bir çocuk ve gençlik edebiyat yayıncılığı vardır, her yıl yeni birçok yazarın eseri piyasaya çıkmaktadır ve birçok yeni çizerin kitabı yayınlanmaktadır. Üstelik bu kitaplar (hem okul öncesi eğitim kitapları hem de kurgusal kitaplar) birçok dile çevrilerek dünya çocukları ile buluşmaktadır. Yardımcı ders kitabı pazar büyüklüğü bir önceki yıla göre %27,7 oranında gerilemiştir. Yani devletin yardımcı kitap dağıtması ile yayıncılık sektörünün bu alanında ciddi bir gerileme söz konusudur.
MEB’in “Türk Millî Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri doğrultusunda öğrencilerin bilimsel düşünen, demokratik davranışlara sahip, okuma alışkanlığı kazanmış, öğrenmeye, araştırmaya ve yeni teknolojileri kullanmaya istekli; hak, görev ve sorumluluklarının bilincinde; çağın gereklerini yerine getirebilecek şekilde yetişmelerine ve yararlanmalarına yardımcı olmak için” okul kütüphaneleri yönetmeliği 22.08.2001 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.
Bu kadar zengin bir yayıncılık üretimi olan bir ülkede kaynakları, zengin okul kütüphaneleri kurmak yerine yazar ve çizer adını saklı tutarak kitap üretmek için harcamak 2023 Vizyon Belgesinin ortaya koyduğu hedeflerle taban tabana zıttır. Çünkü:
- İster kurgusal olsun ister bilimsel içerikli olsun resimli kitaplar çocukların edebiyatla ilk buluşmalarıdır. Edebi ve estetik olarak asgari ölçütlere sahip olmaları çocuklardaki kitap sevgisini ve okuma kültürünü geliştirecek unsurlardır.
- Okuma kültürü eğitimi, bir kitabın içeriği kadar o kitabı ortaya koyan sanatçının tanınması ve o sanatçıların görüş ve fikirlerini nasıl ortaya koyduğu üzerine tartışmakla kazandırılan bir süreçtir. Yazar ve çizer adını eserde belirtmemek okuma kültürü kazanımını yok saymaktır.
- Okuma kültürü aynı zamanda çocuğun kendi kitabını kendisinin seçebildiği mekanlarda kazandırılır. Tıpkı ders kitapları ve yardımcı ders kitapları gibi okuma kitaplarını da devletin dağıtması demek çocukların kütüphane, kitapevi, fuar gibi farklı mekanlarda kitap seçimini destekleyecek süreçlerin önüne geçmek anlamına gelmektedir.
- Sanatçıların isimlerine yer vermemek çocuk kitabı yazarlığının ve çizerliğinin çocukların gözünde ve okurların gözünde değersizleştirilmesidir. Eser sahiplerinin adının belirtilmediği eserlerin önermelerinden ve mesajlarından kim sorumludur? Topyekûn MEB mi, bu kitapları inceleyen, denetleyen komisyon mu, eser sahibi mi?
- Bütün çocukların aynı eseri okumasını, bundan zevk almasını beklemek onların bireysel farklılıklarına saygı duymamak ve dolayısı ile de insan kaynağımızın çeşitlenmesini engellemek demektir. Ülkemizin, çeşitliliğin değerli olduğu bir bakış açısına ihtiyacı vardır.
- Telif haklarının çok önemli olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve Türkiye’nin bu alandaki uluslararası belgelere imza attığını biliyoruz. Mevcut Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile eser sahiplerinin her türlü manevi haklarının koruduğu bir sistemde MEB’in halen bir tekelci zihniyeti ile çalışmasını anlamlandırmak mümkün değildir.
- Okul öncesi ve ilköğretim birinci kademe öğrencilerine hitap eden resimli kitapların edebi bir eser olarak görülmemesi, metinlerin dil, üslup ve estetik özelliklerinden ziyade program kazanıma yönelik yardımcı ders kitabı olarak algılanışı ve dolayısı ile de okurların gözünde kitabın değersizleştirilmesinin ne Vizyon Belgesi ile ne de Dünya sahnesinde aktör olmaya çalışan bir yönetim anlayışı ile örtüşmesi mümkün değildir.
- Kazanımları destekleyen kitapları çocuklara okutmakla bu kazanımlar sağlanmış mı olacak? Ayrıca edebiyatın çocukların hayal dünyasını, kelime, kavram ve anlam dünyasını genişletmesi beklenirken kazanım odaklı öykü kitapları ile de bilgilendirici metinlerin hikâye yolu ile çocuklara sunulması onlarda gerçekten okuma zevkinin gelişmesini mi sağlayacak? Edebiyatın, estetiğin, farklı düşünce ve bakış açılarının, farklı sanat akımları ile resimlenmiş kitaplar üzerinden verilmesi yerine kazanımların ön planda olduğu kitaplar, çocukların 21.yüzyıl becerileri edinmelerine nasıl katkı sağlayacak?
- Sürecin düşündürdüğü bir başka şey ise devletin özel sektör yayıncısına olan inancının zayıflığını ortaya koymasıdır. Kitap yayınlamak yazar, çizer, editör, yayıncı, dağıtımcı, kitapevi ve okurla şekillenen bir zincirdir. Bu zinciri bozmanın kime, ne faydası olacak? Ders kitapları ile devletin estetikten uzak kitap üretmek ve ürettirmek konusundaki çıktıları ortada iken sıra edebî eserlere mi geldi? 2003’te ortaya konan vizyonun bir sonucu olarak tek tipleştirici Talim Terbiye onayının ortadan kaldırılmasının ülkeye kazandırdıkları ortada iken başka bir kanaldan, sessizce bu işlerin yapılmasının kime ne faydası olacak? Kazanımlara yönelik hazırlanacak ve öğrencilere dağıtılacak kitaplar sahi kaç kere okunacak? Çocuklar gerçekten bu kitapları yastıklarının altında saklayacaklar mı? Bu kitapların kahramanlarını sevecekler mi? Bu kahramanlarla hayali yolculuklara çıkabilecekler mi? Bu kitapların resimleri onların ufkunu genişletecek mi?
Sonuç olarak MEB’in hem yardımcı ders kitabı konusunda hem de çocuk edebiyatı konusundaki bu tek tipleştirici, çocukları zengin koleksiyondan mahrum eden politikalar yerine Vizyon Belgesinde belirlenen hedeflere yönelik yayıncısı, yazarı, çizeri ile daha barışçıl bir ilişki içine girmesi, önceliğini zengin sınıf kitaplıkları ve okul kütüphaneleri kurmaya vermesi, sosyal devlet olarak farklı sosyoekonomik düzeydeki öğrenciler arasında açılan fırsat eşitsizliğine yönelik bir çözüm olacaktır.