Akademide Ne İşimiz Var? - İLKE Analiz

Akademide Ne İşimiz Var?

Yasin Ramazan Başaran

Konuşmak bir işteş fiil. Bir sözün aynı anda hem söylenmesi hem de dinlenmesi demek. İnsan kendi kendine konuştuğunda dahî, hem söyleyen hem de dinleyen olarak işteş bir fiil gerçekleştirmiş olur. Bu anlamıyla konuşmak, söz söylemeden farklı olarak bir muhatabın olmasını ifade eder. Söz söylemenin vaaz gibi, edebiyat gibi, siyaset gibi farklı yolları da vardır. Ancak muhatapla karşılıklı söz söyleme ve söylenen sözü dinlemenin yani konuşmanın sistematik ve kolektif yolu bizi akademiye çıkarır. Akademi kültürü konuşma kültürüdür. Bu yazıda, akademi kültürün başat özelliklerine dikkat çekerek, akademisyenler veya akademisyen adayları olarak burada işimizin ne olduğu sorusunu cevaplayacağım. Elbette akademi kültürü kapalı bir sistem değil ve ulaştığı toplumların şartlarında yeni özellikler kazanabiliyor. Bu yüzden akademinin tüm özelliklerinden bahsetmeye çalışmıyorum. Dikkat çekeceğim başat özellikler, mutlaka belli bir iddianın olması, akademide ortak aklın kullanılması, geleneklere dayanan çalışma disiplini ve her aşamada eleştirel olmaktır.

Muhatapla karşılıklı söz söyleme ve söylenen sözü dinlemenin yani konuşmanın sistematik ve kolektif yolu bizi akademiye çıkarır.

İlk olarak, akademi kültürünün konuşma kültürü olması, konuşulan her şeyin akademik olacağı anlamına gelmez. Ancak konuşulan bir konu varsa bu konuyu belli standartlara taşıyarak onu da akademik olarak konuşabiliriz. Bu belli standartların en önemlisi, düşünen birinin bir konuda açık ve belirgin bir iddiasının olmasıdır. Akademi kültürü, bilgi paylaşımı ve fikir aktarımı söz konusu olduğunda temel bir iddianın olmasını gerekli kılar. Neyin nasıl olduğuna dair veya neyin nasıl olması gerektiğine dair açık ve belirgin bir iddia olmadan yapılan konuşmalar, dost sohbetlerinde çay-kahve eşliğinde oldukça eğlendirici olabilir (veya kavgalara neden olabilir!). Akademi kültüründe konuşmanın amacı eğlenerek vakit geçirmek olmadığından, bir konuya dair görüşlerin doğruluğunu veya yanlışlığı, birinin ileri sürdüğü iddiaların tutarlı ve bütünlüklü olmasına bağlıdır. Tutarlılığı ve bütünlüğü ise açık bir dil ve belirgin bir akıl yürütme ortaya çıkarır. Bir konuda birbiriyle ilişkili gibi görünen bilgiler, farklı iddialar, “fikir kırıntıları” art arda sıralanabilir. Her biri başka telden çalan ama aynı konu üzerindeymiş gibi gelen bilgilerin akademik değeri yoktur. Çünkü bilgi ve düşünceleri birleştiren omurga açık ve belirgin değilse, tutarlılık ve bütünlükten bahsedemeyiz. Bu bakımdan, bir konuşmanın, yani makale, tez veya sunum gibi bir metnin bir konuda temel bir iddiaya sahip olması, akademide yaptığımız şeyin başat özelliklerindendir.

Akademi kültüründe konuşmanın amacı eğlenerek vakit geçirmek olmadığından, bir konuya dair görüşlerin doğruluğunu veya yanlışlığı, birinin ileri sürdüğü iddiaların tutarlı ve bütünlüklü olmasına bağlıdır.

Bir iddiası olmayan metinler de, iddiası açık olmayan metinler de akademik kültüre dahil olamaz. Ortada bir iddia yoksa bilgilerin paylaşılmasının anlamı nedir? İddiası olmayan görüşler neden ileri sürülür? Bir konuşma veya metinde, paylaşılan tüm bilgiler ve ileri sürülen görüşler temel iddia sayesinde anlamlı bir bütün oluşturur. Temel bir iddia yoksa, söylenen her şey bir deftere alınmış rastgele notlardan farksızdır. Kimi metinler de, okuyucu veya dinleyiciden ipuçlarını birleştirerek ikna olmasını bekler. Bu gibi durumlarda, metin aslında kafa karıştırarak haksız yere avantajlı duruma geçmektedir. Haklı bir konuşmada (metinde) bir iddianın olması kadar iddianın açık ve belirgin şekilde ortaya konması da önemlidir.

İkinci olarak, akademi kültürü sadece iddia sahibi olmayı gerektirmez, aynı zamanda bu iddianın denetlenebilir olmasını sağlamaya çalışır. Dünyaya (ve dolayısıyla herhangi bir konuya) bakışımız kaçınılmaz olarak bir bakış açısına sahiptir. Bakış açımızı genişletebilir, kimi zaman değiştirebilir ancak bakış açısından tümüyle sıyrılıp ‘tanrısal bakış’ moduna geçemeyiz. Herkes herhangi bir konuda bir bakış açısını bildirebilir. İnsanların aynı konuya bakış açıları birbirinin zıddı veya benzeri de olabilir. Ancak hangi açı doğru hangi açı yanlıştır? İşte bu sorunun çözülebilmesi için akademide insanlar düşünürken birbirlerinin akıllarını da kullanma yoluna giderler. Konuşmanın bir anlamı da burada açığa çıkar. Eğer sadece kendi aklımızda düşünüyor olsaydık, yaptığımız hataların pek çoğundan habersiz düşünmeye devam edecektik. Bakış açıları zaman zaman karşılaştırılarak, zaman zaman birleştirilerek, zaman zaman ayrılarak bir konuda tek bir kimsenin sahip olabileceğinden çok daha geniş ve derin açıların yakalanması sağlanabilmektedir. Bu da bakış açılarından yansıyan iddiaların birbirleriyle denetlenmesi demektir. Akademide meydana gelen konuşmalar, gerek makale gerek tez veya sunum formatında olsun, tam olarak bu denetleme işlevini yerine getirmek üzere tasarlanmışlardır. Bir iddia, ancak o iddianın doğruluğuna dair verilen gerekçeler sayesinde akademik kültürde kendine yer bulur. Gerekçeleri aracılığıyla başkaları tarafından denetlenen iddianın doğru olması, hiç denetlenmemiş bir iddiaya göre daha olasıdır. Çünkü iddia ortaya çıktığı gibi ileri sürülmemiş, farklı bakış açısı sahiplerinde karşılığını bulmuş ve onlarca da bir şekilde benimsenmiştir.

Her akademik ürün bir yandan denetleyen bir yandan da denetlenen rolünü üstlenir

Akademi kültüründe denetim, söylenen sözün boşluğa atılmasına engel olur. İddiaların olgunlaşmasında karşılıklı alışveriş söz konusu olduğu zaman, hem konuya dair iddiaların denetimi sağlanacak hem de konunun derinleşmesi için motivasyon bulunacaktır. Bir makalenin incelenmesi veya bir kitapta başka kitaplara atıf yapılması, söylenen sözlerin boşa gitmediğini, ilgili kişilerde karşılığını bulduğunu gösterir. Karşılığı olmayan her eylemin sönmesi gibi, karşılık bulmadığı takdirde akademik üretimin motivasyonunu kaybetmesi de yaygın olarak görülür. Oysa ki, söylenen bir sözün ardından ona verilen olumlu veya olumsuz bir cevap, arada yıllar dahî olsa, söylenenlerin boşa gitmediği sonucuna ulaştırır. Bu noktada, her akademik ürünün bir yandan denetleyen bir yandan da denetlenen rolünü üstlendiği de ortaya çıkar. Denetleme sayesinde tek tek yapılan gözlemler, biri tarafından ileri sürülen kavramlar birlikte daha güçlü hale gelir.

Akademi kültürünün üçüncü başat özelliği, iddiaların ve denetimin belli geleneksel örgüler içinde olmasıdır. Akademi içindeki gelenekler, soruları ve cevapları organize ederek, malzeme sunarak, kategoriler aracılığıyla bakış açılarını karşılaştırarak belki de çağlar süren konuşmanın devamlılığını sağlar. Bildiğimiz anlamdaki tüm akademik disiplinler belli gelenekleri devam ettirerek bu statüyü elde etmişlerdir. Fizik veya kimya laboratuvarlarından felsefi makalelere kadar, kendinden önce nelerin yapıldığına bakarak sorunları inceleyen her akademisyen, takip ettiği geleneğin bir temsilcisi olmuştur. Burada aslında sadece kendinden öncekilerin yapıp ettiklerinin aktarımı değil, aynı zamanda kendisine kadar olan her bilgi ve görüşün biriktirilmesi söz konusudur. Yani akademi kültüründe, üretilen her şey aynı zamanda kendinden önce ortaya çıkan şeylerin üstüne inşa edilir. Böylece her yeni iddia, bir bağlama oturmuş olur. Hiç kimse sıfır noktasından bir çalışmaya başlamaz. Teknik olarak, günümüz akademisinde dipnotlarla ve atıf sistemiyle yapılmak istenen, bir iddianın kendinden önceki hangi iddialara dayandığının gösterilmesidir. Burada bahsettiğimiz dayanma, iddiayı desteklemek şeklinde olabileceği gibi, onu eleştirmek yoluyla da gerçekleşebilir.

Akademi içindeki gelenekler, soruları ve cevapları organize ederek, malzeme sunarak, kategoriler aracılığıyla bakış açılarını karşılaştırarak belki de çağlar süren konuşmanın devamlılığını sağlar.

Son olarak, akademi kültürü aktarım ve birikim konusunda eleştiriyi önceler. Doğruluk hedefiyle gerçekleşen konuşmaların (ve metinlerin) kendinden önceki ve çağdaşı olan iddiaları değerlendirmeye tabi tutması beklenir. Bu, bir nevi aklın hakemliğine başvurarak belli bir onay ve red mekanizmasının işletilmesi demektir. Bu mekanizmanın hangi ölçüye (kritere) göre çalışacağı disiplinlere, dönemlere ve yönelimlere göre değişiklik gösterebilir. Ancak eleştiri, bir konudaki birikimin bugüne nasıl aktarılacağı ile ilgili konuşmanın gerekliliğini vurgular. Daha yukarıda belirttiğim gibi, akademi kültüründe iddialar denetlendiği ölçüde güvenilirlik kazanır. İşte bir iddianın denetlenebilmesi yani güvenilirlik kazanabilmesi, onun farklı insanlar tarafından eleştirilmesine bağlıdır. Eleştiri, bu anlamda akademik bilgi ve fikirlerin birleştirici unsuru olur. Eleştirinin olmadığı bir iddialar bütünü, her ne kadar bütünlüklü ve tutarlı da olsa, gerçeklere uygunluğu açısından her zaman sallantıda olacaktır. Sağlam bir iddia, şüphelerin üstesinden gelmiş bir iddiadır. Bu nedenle, eleştirinin akademi kültüründe vazgeçilmez bir yanı olduğunu teslim etmek gerekir.

Özellikle bu noktada, eleştirinin düşüncelere, saygının kişilere olduğunu da hatırlamak gerekir. Çok saygın birinin görüşlerini eleştirmek, akademide mazur görülen değil teşvik edilmesi gereken bir tavır olur. Çünkü eleştirilmeyen iddialar karşılık bulmamış iddialardır. Bu nedenle, akademi kültürüne sahip biri gerek eleştirirken gerekse kendisi eleştirilirken, konuları kişiselleştirmemeye gayret etmeli, görüş sahiplerine saygı çerçevesinin dışına çıkmadan iddialarını ortaya koyabilmelidir. Ancak bu durumda da, eleştiriyi aşırı anonimleştirerek, hiç isim zikretmeden dile getirmek akademideki konuşmanın akışını engeller. Bir iddiayı sahibine atıfla eleştirmek saygısızlık değil aksine iddianın kime ait olduğunu vurgulayan ince bir davranıştır. Akademi kültürü, görüşleri olabildiğine tartışan ama birbirlerine saygılı bireyler aracılığıyla yaşam imkânı bulur.

Çok saygın birinin görüşlerini eleştirmek, akademide mazur görülen değil teşvik edilmesi gereken bir tavır olur. Çünkü eleştirilmeyen iddialar karşılık bulmamış iddialardır.

Bu yazıda, akademinin belirli bir kültürü beraberinde getirdiğini ve bu kültüre ait dört başat özelliği ifade etmeye çalıştım. Her bir başat özellik gerek akademiye girmiş bulunan gerekse girmeye istekli olan herkesin işini ayrı bir açıdan tarif eder. Akademi kültüründe işimizin önemli bir kısmı, gerekçeleriyle birlikte bir iddiaya sahip olmak, iddiaları denetlemek, var olan birikimi değerlendirmek ve onu ileriye aktarmaktan ibarettir. Tüm bu işlerin gerçekleşmesi ise, her aşamada eleştirel bir tavır takınmaya ve iddiaların doğruluğunu öncelemeye bağlıdır.

0 yorum

Diğer Yazılar