MÜLAKAT | Ali Recep Nazlı: Su Seferberliğine İhtiyacımız Var! - İLKE Analiz

MÜLAKAT | Ali Recep Nazlı: Su Seferberliğine İhtiyacımız Var!

Editör

Geride bıraktığımız her yıl su stresi daha çok artmış, daha fazla kuraklaşmış bir Türkiye’den bahsediyoruz. İklim değişikliğinin bu problemi daha da artıracağını ve şiddetlendireceğini görerek şimdiye kadarkinden farklı, yeni yollar izlememiz gerekiyor. Kuraklık ve su sorunu ilerleyen yıllarda daha fazla gündemimizde olacak ve toplum olarak uzun vadeli ve kalıcı çözümleri tartışmamız gerekiyor. Bu sebeple, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Müşaviri Dr. Ali Recep Nazlı’yla Türkiye’nin kuraklık haritasından hareketle mevcut durumu ve tarım alanında alınabilecek önlemleri konuştuk. Tüm sorularımızı özenle cevaplayarak değerlendirmelerini açıkça paylaştığı için kendisine çok teşekkür ederiz.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 12 aylık değerlendirme sonucu hazırlamış olduğu Meteorolojik Kuraklık Haritası’nda olağanüstü kuraklık yaşayan birçok bölge var. Siz bu haritaya baktığınızda ne görüyorsunuz? Bu haritadan dönüş mümkün mü yoksa her geçen gün daha mı kötüye gidecek?

Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü

Bildiğiniz gibi Meteoroloji Genel Müdürlüğü her ay Türkiye’de kuraklık haritalarını güncelleyerek yayınlıyor. Burada iki farklı metot kullanılıyor. Bunlar; standart yağış indeksi (SPI – Standardized Precipitation Index) metoduna göre kuraklık haritaları ve normalin yüzdesi metoduna (PNI – Percent of Normal Index) göre kuraklık haritalarıdır. Gördüğümüz harita ve son dönemde ortaya çıkan görüntüler, analizler, değerlendirmeler ve gidişat bize durumun ciddiyetini net olarak gösteriyor.

Durumu daha net anlayabilmek için bazı temel göstergelere hakim olmak gerekir. Öncelikle bilmemiz gerekir ki Türkiye su zengini bir ülke değil. Geçmişte üç tarafı denizlerle çevrili su zengini bir ülke olarak bilinse de durum bundan biraz daha farklı. Ülkemizde yer altı ve yer üstü su potansiyeli toplamda 112 milyar metreküptür. Nüfusumuz da 85 milyon civarı olarak dikkate alındığında Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 1320 metreküp civarında olduğunu görebiliriz. Bu su miktarı ile su zengini olmasak da su stresi yaşayan bir ülke olduğumuzu söyleyebiliriz. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına düşen su miktarının 1500 metreküpü geçmiş olması gerekir. Dünyaya baktığımızda ortalama kişi başına düşen su miktarının 7600 metreküp olduğunu görüyoruz. Bu rakam da bize ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor.

Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 1320 metreküp civarındadır. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına düşen su miktarının 1500 metreküpü geçmiş olması gerekir.

Türkiye’de yıllık yağış miktarı ise metrekareye ortalama 575 milimetre olarak ölçülmektedir. Veriler ve dünyanın iklim değişikliğiyle ilgili gidişatı incelendiğinde kuraklık ve bunun sonucunda tarımsal üretimdeki risklerin yüksek bir boyutta olduğu görülmektedir. Bu noktada kısa orta ve uzun vadeli çalışmalar ve tedbirlerle geleceğe hazırlanmamız ülkemizin gıda arz güvenliğinin temini açısından son derece kritik öneme sahiptir.

 Tarım sektörü aşırı kuraklığa hazırlıklı mı?

Kuraklık temel olarak 3 sınıfta değerlendirilmektedir. Bunlar; hidrolik kuraklık, meteorolojik kuraklık ve tarımsal kuraklıktır. Tarımsal kuraklık tüm ülke bazında meydana gelebileceği gibi bölgesel olarak da oluşabilir. Türkiye, geçmiş yıllarda bölgeler ve iller bazında tarımsal kuraklık riskini yaşadı. Son olarak 2021 yılında 41 ilimizi kapsayan bir tarımsal kuraklık yaşandı. Bu illere bazı ürünlere özel olarak ilave destekler verildi.

Tarımsal kuraklığa hazırlığı sadece tarım sektörüne bırakmak çözüm konusunda bizi ileriye taşımayabilir. Dolayısıyla ülkedeki tüm paydaşların ve kurumların bu noktada çalışmalar yapması ve yeni normal dediğimiz bu duruma hazırlanmamız gerekir. Bu aşamada iki taraflı bir çalışma yürütülmelidir.

Öncelikle temel prensibimiz suya göre tarım olmalıdır. Dolayısıyla mevcut su kapasitemize göre bir tarımsal üretim deseni geliştirmeliyiz. Çok su isteyen bitkilerin su kısıtı yaşanan yerlerde yetiştirilmesi aynı zamanda su kaynaklarımızın hızla kaybolmasına yol açabilir. Konya Ovası, Çukurova ve Kızıltepe gibi bölgelerimizde yer altı sularının düştüğü seviye bizi yeniden üretim desenimizi suya göre analiz etmemiz gerektiğini göstermektedir. Türkiye, tarımsal üretim ve destekleme sisteminde havza bazlı bir üretim modeli uygulamaktadır. Bu model esasında su varlığını da esas alan bir üretim modelidir. Modelin yeniden değerlendirilerek ürün deseninin revize edilmesi su kullanım kapasitemizi geliştirmemiz için son derece yararlı olur.

İkinci olarak da Ar-Ge çalışmalarıyla geleceğe yönelik olarak kuraklığa dayanıklı bitki tür ve çeşitlerinin gelişimine odaklanmalıyız. Su kapasitesinin gittikçe azaldığını düşündüğümüzde su isteği az ve kurağa dayanıklılığı yüksek olan yeni çeşitlerle tarımsal ücretimizi sürdürülebilir bir duruma getirebiliriz. Türkiye’de 23,4 milyon tarım arazisi olup bunun 8 milyon hektarı sulanabilecek tarım arazisidir. Sulanabilecek tüm arazilerimizin suyla buluşması ve verimli bir sulama yönetimi ile bu risklerin yönetilebilir hale gelmesi mümkündür.

Türkiye’de tarımın büyüklüğü yaklaşık 55-60 milyar dolar ve Türkiye, dünyadaki en büyük 10. tarım ekonomisi. Hem tarımsal ekonomik kalkınmayı sürdürerek üretimi arttırıp hem de tarımda kullanılan yıllık su miktarını sabit tutmak veya azaltmak mümkün müdür?

Türkiye 78,5 milyon hektar araziden meydana gelmektedir. Bunun 23,4 milyon hektarı tarım arazisi; 14,6 milyon hektarı mera arazisi; 23,1 milyon hektarı orman arazisi; 2 milyon hektarı su arazisi geriye kalanı da yerleşim yeri, hazine arazisi ve sanayi alanlarıdır.

Bu alandan ülkemiz hem 85 milyon nüfusumuzu hem de yıllık yaklaşık 40 milyon turisti besleyecek bir üretim yapmaya çalışmaktadır. 2022 yılında Türkiye, yaklaşık 58 milyar dolar tarımsal hasıla ve 30 milyar dolar tarımsal ihracatla tarım sezonunu kapattı.

Mevcut durumun sürdürülebilir hale gelmesi için sulama barajları, sulama göletleri, sulama kanalları, tarla içi sulama sistemleri ve su tasarrufunu sağlayacak yatırımlarla tarımsal üretimde devamlılık sağlamamız önemlidir.

Türkiye’de yaklaşık olarak suyun yüzde 74’ü tarımda, yüzde 13’ü sanayide ve yine yüzde 13’ü evlerde kullanılıyor. Elbette ki ev içi tasarruf da önemli bir konu fakat temelde tarımda vahşi sulama devam ettiği sürece bu soruna çözüm getirmek güç gibi görünüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Burada şu soruyu cevaplamamız lazım: Yeryüzünde ve ülkemizde yeterince kullanılabilir su var mı?

Dünyanın %71’i su, ancak bu suyun %97’si tuzlu su. Geriye kalan %3’lük suyun 2/3’ü dağ ve kutup buzulları. Yani toplamda tüm dünyanın %1’lik kısmındaki suyu kullanabiliyoruz. Bunun da %0,3’üne erişebiliyoruz.

Bu kısıtlı su kapasitesinin dünyada %70’i, ülkemizde ise %73-77’si tarımda kullanılıyor. Dolayısıyla su tasarrufu ve suyun verimli kullanımından bahsetmek istiyorsak esas odaklanmamız gereken alan tarımsal sulama alanıdır.

Suyun verimli kullanımından bahsetmek istiyorsak esas odaklanmamız gereken alan tarımsal sulama alanıdır.

Yağmur hasadı ve su tutucu gibi yöntemlerin ülkemizde yeterince yaygın olduğunu düşünüyor musunuz ve kullanımının genişlemesi mümkün mü? Bu gibi yöntemlerin kullanımı mecburi tutulabilir mi?

Suyun tasarrufu ve atıl suyun yeniden sisteme dahil edilmesi adına kadimden gelen veya yeniden uygulanmaya başlanan bir çok metot vardır. Bunlardan en iyi bilinen yağmur suyu hasadıdır. Tarihsel süreçte özellikle Anadolu’da ve İran coğrafyasında kariz, karez vb. isimlere adlandırılan yağmur suyu toplama yöntemleri uygulanmıştır. Hepimiz biliyoruz ki su geçmiş toplumların hayatının en büyük kaynağı olmuştur. Birçok kavim suya erişim sorunları ve kuraklık nedeniyle göç etmiş ve devasa milletler yer değiştirmek zorunda kamıştır. Bu dönemlerde bazı toplumlar farklı su toplama yöntemleri ile yaşamlarını sürdürmenin yollarını araştırmışlardır. Önümüzdeki 30 yılda yine yaklaşık 150 milyon insanın kuraklık nedeniyle yer değiştirme ihtimalinin olduğunu BM çalışmaları ortaya konmaktadır. Bu durumda geleneksel yöntemlerin yanı sıra yeni yöntemlerle su tutma kapasitemizi arttırmamız gerekmektedir. Yağmur suyu hasadı ve su tutucular bu yöntemler arasındadır. Bu yöntemlerin bazıları son yıllarda destekleme kapsamına da dahi edildi. Bunlara daha fazla destek vermemiz gerekir. Suyu tutarak ihtiyacın yoğun olduğu dönemde kullanılmasını sağlamak bu tür yöntemlerin temel prensibini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu alanda araştırma faaliyetleri de yapılmalıdır.

Gelişen hidroponik tarım teknolojileri ve jeotermal seracılık ile Türkiye de topraksız tarım yaygınlaşıyor. Türkiye’nin bu konudaki potansiyeli nedir ve bakanlık ne öngörüyor? Bu sizce bir çıkış kapısı olabilir mi?

Jeotermal sera Türkiye için önemli bir gelişim alanıdır. Bugün dünyada toplam 15 bin dönüm alanda jeotermal seracılık yapılmaktadır. Ülkemiz 5300 dönüm alanla yaklaşık olarak dünya jeotermal sera alanlarının üçte birine sahiptir. Nevşehir, Ağrı, Denizli, Afyon gibi illerimizde kurulum çalışmaları devam eden tarıma dayalı organize jeotermal sera bölgeleri tamamlandığında özellikle bu bölgelerin kurulduğu şehirlerin gıda arz güvenliğine büyük bir katkı sağlanacaktır. Jeotermal üretim aynı zamanda kent tarımı dediğimiz şehirlerin etraflarındaki kaynaklardan beslenebilmesi hedefine de katkı sağlayacaktır.

Hidroponik üretim aynı zamanda birim alandan ve birim sudan maksimum düzeyde verim almayı amaçlayan bir yetiştiricilik yöntemidir. Türkiye’de henüz yaygın olarak kullanılmasa da bazı örnek projelerin hayata geçtiğini görmemiz mümkün. Bu alanda verilecek teşvik ve destekler ile örneklerin artmasını sağlamamız önemli.

Şu an Türkiye’deki meteorolojik kuraklığın gelecekte hidrolojik ve tarımsal kuraklığa dönmemesi için kısa, orta ve uzun vadeli acil eylem planları neler olmalı?

  • Öncelikle su tasarrufu konusunda bir toplumsal bilince her bir vatandaşımızın erişmesini sağlamamamız gerekir. Bu konuda kamu kurumları bilgilendirme ve tanıtım faaliyetlerini arttırmalıdır.
  • Meclis acil olarak ihtiyaç duyulan su kanununu bir an önce çıkarmalıdır.
  • Mevcut sulanabilecek arazimizin suya kavuşması için sulama yatırımlarına ağırlık verilmesi gerekir.
  • Suyun verimli kullanımı için vahşi sulama yöntemlerinin hızı bir şekilde terk edilerek basınçlı sulama yöntemlerine geçişi sağlayacak destekleri arttırmamız önemlidir.
  • Su kullanımı nedeniyle ortaya çıkacak enerji masraflarını azaltmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen destekleri artırmamız gerekir.
  • Ar-Ge faaliyetleriyle su tasarrufu ve kuraklığa dayanıklı çeşit gelişimini hızlandırmamız gerekir.
  • Yağmur suyu hasadı için spesifik desteklere ağırlık verilmesi gerekir.

Tüm bunların yanı sıra bir su seferberliğine ihtiyacımız olduğunu ifade etmek isterim. Ayrıca bazı illerimizin acil su sağlanacak il merkezleri olduğunu ve bunlara özel önlem almak gerektiğini unutmamamız gerekir. Bu iller; Ağrı, Batman, Diyarbakır, Düzce, Gümüşhane, Kastamonu, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Samsun, Trabzon ve Mardin’dir.

0 yorum

Diğer Yazılar