Bir Kültür Ürünü Olarak Dergi - İLKE Analiz

Bir Kültür Ürünü Olarak Dergi

Editör

Türkiye’nin kültür ve düşünce hayatının önemli etkinliklerinden olan Uluslararası Dergi Fuarı bu yıl 12. kez düzenlendi. Asım Gültekin anısına düzenlenen fuarın koordinatörü Murat Ayar ile görüştük. Kendisine çok teşekkür ederiz.

Fuarın hikayesi nedir, fikir nereden çıktı, ne zaman başladı ve ne zamandır devam ediyor?

Bu olayın hikayesi 2008-2009 yılına dayanıyor. Bu işin arkasında Asım Gültekin, birkaç dergici arkadaş ve bazı dostlar var. Belli aralıklarla dergiciler toplanmaya başladı. Daha sonra bunu daha düzenli periyodlarla devam ettirmeyi konuştular. Her ay bir araya gelerek hem dergi gündemini ve kültür-fikir meselelerini konuşalım hem de birlikte iş yapabilir miyiz, ortak yayın yaparak aynı meseleyi kendi zaviyemizden değerlendirebilir miyiz gibi soruları cevaplayalım dedik. Her ay bir araya gelmeye başladık. Bu durum sadece pandemide sekteye uğradı.

Her ay bir derginin ev sahipliğinde toplanırken şu fikir ortaya çıktı: “Biz tıpkı kitap fuarı olduğu gibi bir dergi fuarı yapabilir miyiz?” Tabii ki bu çok dikkat çekici bir teklifti. Teklifin sahipleri Asım Gültekin ile Abdullah Zerrar idi. Peki bu nasıl olacaktı? Bunu konuşurken hızlıca karar alındı ve 2009 yılında Kızlarağası Medresesi’nde küçük küçük sehpaların üzerine ilk dergi fuarı gerçekleştirilmiş oldu. Daha sonra bu biraz daha periyodik bir hal almaya başladı.

Üçüncü fuar Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde olabilir mi diye düşündük. Bu fuar büyük afişlerin asıldığı ve daha fazla katılımın olduğu bir deneyim oldu. Daha sonra Katibim Şenlikleri kapsamında bir fuar gerçekleştirdik. Sonrasında Sirkeci’ye geldik. Buraya geldiğimizde bu defa bunu uluslararası hale getirebilir miyiz sorusu gündemimize geldi. Bunun için de herkes yurtdışındaki irtibatları ile harekete geçti ve Amerika’dan Çin’e kadar, Müslümanlara ait dertlerle dertlenen kimler varsa, edebiyattan siyasete kadar fark etmeksizin tüm dergilere ulaşmaya çalıştık. Onlarca ülkeden 300-400’e yakın liste toplayarak o dergilere ulaşmaya çalıştık. Fuar hakkında bilgilendirerek gelip gelemeyeceklerini sorduk. Onlar için çok şaşırtıcı, ilginç ve dikkat çekici bir soruydu. Yayınevleri fuara çağrılıyor, bunlar olağan şeyler. Ama bir derginin fuara çağrılması gerçekten yeni bir şeydi. Dolayısıyla ilk sene 10 ülkeden 20 kadar dergi katıldı. Sonraki sene bu tedirginlik ne yaptığımızı bilen bir hale dönüşünce yurtdışından katılan dergi sayısı 72’ye yükseldi.

Malezya, Endonezya, Hindistan, Afganistan, Mısır, Fas, Almanya, Hollanda yani nerede ulaşabildiğimiz biri varsa gücümüz yettiğince getirmeye çalıştık. Buradaki görüşmeler gerçekten onların sorunları ve yaşadığı meseleleri tartıştığımız bir tür uluslararası dergi çalıştayına döndü. Oradaki siyasal meseleleri ve gündemi konuşurken dergi meselelerini de konuşmaya fırsatımız oluyordu.

Fuara gençlerin ilgisi bir hayli fazla. Bunu nasıl sağladınız?

Esasında eskiden dergicilik dendiğinde bir ekol, yayınevi veya entelektüel bir çevrenin ya da
sermaye gruplarının birlikte çıkartmış oldukları bir ürün olarak akla gelirken; biz dergiyi bir
kültür ürünü olarak görünür hale getirdik ve bu gençlerin de dikkatini çekti. Dergiler gençler
için daha ulaşılabilir hale geldi. Bir genç için -hatta bir çocuk için- ulaşılabilir hale geldi.

Dolayısıyla biz okul dergileri meselesine de ağırlık vermeye başladık. Birçok okulda dergicilik okulu çalışmaları yaptık. Bir derginin çıkarılmasında aslında korkulacak bir şey olmadığını izah etmeye çalıştık. Okullarda yaptığımız bu fuar dışı çalışmalar fuara ürün olarak gelmeye başladı. Mesele 2018 yılında Esenler’de 6 ay boyunca oradaki ilçe ortaokullarında dergicilik okulu çalışmaları yaptık. Bu 6 ayın sonunda yanlış hatırlamıyorsam 240 adet fanzin/dergi çıktı. Buradan birçok kalem diğer dergilere transfer oldu. İnsanların üzerinde bir kül var ve genel anlamda okul ortamı teste odaklı bir sistemdi. Kompozisyon yazma, şiiri değerlendirme ya da bir kitabı tanıtma akademik anlamda ölçülen bir başarı oranına dönüşmüyor. Bu ancak bireysel bir çaba ile olacak bir şey. Şiire, makale ya da öykü yazmaya bunun gibi bir şey ilgi duyunca yapılıyor. Yani okulda ödüllendirilen yetenekler olarak görülmüyor. Lakin sınava girdiğinizde önünde kocaman testler çıkıyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda biz çocuklara yazmanın korkulacak bir şey olmadığını anlatmaya çalıştık. Ve yazdıklarını, biriktirdiklerini yayımlamanın sandıkları kadar zor olmadığını, sadece ısrar etmeleri gerektiğini anlatmaya çalıştık.

Neticede Milli Eğitim’den izin almaya başladık ve okullar fuara gelmeye başladı. Yani okullar tıpkı kitap fuarlarına gönderir gibi servislerle öğrenci getirmeye başladı. Bunu biz İstanbul’da yüzlerce okula ve tek tek öğretmenlere ulaşarak gerçekleştirdik, sadece yazıyla afişle olmuyor. Titiz ve yoğun çalışmayla onlarca okulu bu alana getirdik. Dergiye uzak olan öğrenciler fuara geldiklerinde kendi yaşıtlarının dergi çıkardıklarını gördüler. Bu onlara cesaret ve heyecan verdi. Hem öğrenciler hem de öğretmenler kendileri adına dergi çıkarma fikrine sahip oldular. Bizim bir önceki fuarımızda en son 150 tane okul dergisi vardı. Her geçen yıl sayısal olarak da kalite olarak da ciddi bir yükseliş oluyor.


Fuarın matbuat dünyasındaki karşılığı nasıl? Fuara her düşünceden dergi katılabiliyor mu?

Biz burayı Rahmetli Asım Gültekin’le kurguladığımızda secde merkezli dergi birliği olarak kurguladık. Ama burada bizim gibi düşünmeyen birileri bence olabilir. Yalnız tek bir ölçüt koyduk. İslam’a ve Müslümanlara hakaret eden bir yayın sahibi olmamalı. Benimle Allah’ın varlığını da tartışabilir, temel doktrinlerime de itiraz edebilir. Bunda sıkıntı yok. Ama yayın çizgisinin hakaret içermesini kabul etmeyiz. Genel olarak buna kapalıyız. Bahsettiğimiz çok basit ve insani bir ölçü aslında. Hakaret etmediği sürece kendisini ‘düşman’ olarak bile tanımlasa biz burada ona yer açabiliriz. Genel anlamda biz yol yöntem anlatmaya çalışıyoruz. Bir fikri tartışmaya çalışıyoruz.

Fuara ilgi nasıl? Burada yapılan işin maddi bir karşılığı var mı?

5 gün içerisinde benim bir dergimin sadece 2000 nüshası satıldı. Bir başkası neredeyse deponun boşaldığını söylüyor. Bu gözlemleri yeni yeni dinliyorum. Mesela gençlik dergilerini dolaşıyorum ve ellerindeki bütün sayıları bitirdiklerini söylüyorlar. Bir diğeri matbaadan gelen yeni sayının bittiğini söylüyor. Böyle bir tarafı da var. Dolayısıyla hepsine birlikte baktığımızda buraya katılanlar ticari anlamda da memnun. Bir defa masrafları yok. Genel olarak katılanlardan fuara katılım için herhangi bir ücret talep edilmiyor. Sadece DERGİBİR üyesi olması isteniyor. Dolayısıyla masrafsız bir şekilde şehrin ortasında kendini tanıtma fırsatı doğuyor. Asıl önemli olan şey şu, burada bildiğimiz ya da bilinen dergilerde yazan kişiler, yöneticiler hepsi buralarda dolaşıyorlar. Geliyorlar ve dergileri görüyorlar. Yani görücüyle çıkmak için çok uygun bir yer burası.

Mesela İstanbul Hukuk okuyan öğrencilerin çıkardığı Afak diye bir derginin çok temiz ve iyi bir Arapça yazısı vardı. İbrahim Tenekeci geldi. Dergiyi gördü. Çok hoşuna gitti, bir yazı yazdı onun hakkında. Daha sonra sadece bir günde 1500 adet bu dergini satıldığını öğrendim. Burada 3 gündür hava yağmurlu olmasına rağmen çok canlı bir atmosfer var. Koridorda yürümek zor. Ciddi bir insan akını var. Bu fuarla aynı anda şu anda Pendik ile Kartal Belediyesi’nin düzenlediği iki fuar var. Oraya katılan yayıncı dostlarımıza sorduğumuzda fuarın boş geçtiğini söylüyorlar. Demek ki bir frekans yakalayamamışlar. Organizasyon meselesinde bir sıkıntı var. Burada okuyucu, dergici ve dergi bir anlamında ortak frekans yakalanmış durumda. Bir organizasyonun 12 yıl boyunca devam etmesinin bir sonucu bu.

Son olarak fuarın paydaşları kimler, hangi kurumlarla birlikte organize ediliyor?

Fuarın mekanı TCDD’den sağlanıyor. Sirkeci garındayız. Bu anlamda mekanı bize onlar tahsis
etti. Fatih Belediyesi, TİKA, YTB ve TCDD bizi destekleyen kurumlar. Bunlar bize mekan ve lojistik anlamda destek veriyorlar. Diğer bütün kurgu dergicilerin emeğidir. Yani burada programından, stanttaki etkinliklere, dergiye, tasarıma her şeye kadar dergicilerin emeğinin olduğu ama lojistik anlamda saydığımız kurumların desteği olan bir etkinlik bu. Bu 5 gün içerisinde tam 97 etkinlik oldu. Bir etkinlik bitiyor, diğeri başlıyor. Yazar diğer yazarı masanın kenarında bekliyor. Söyleşiler, müzik etkinlikleri, tartışmalar çok verimli ve entelektüel boyutu biraz daha yükselmiş bir program oldu.

Bu sene pandemi şartları, kısıtlı zaman ve çok az insan olmasından dolayı uluslararası olan taraf biraz eksik kaldı. Bu yüzden birçok ülkenin üstünü çizmek zorunda kaldık. Malezya, Hindistan, İran, Irak, Endonezya gelemiyor. Makedonya ve Balkanlarda çok önemli referandumlar yapılıyor. Orada yaşayan azınlık hakları ve gelecekleri açısından bu referandumların önemi büyük. Bundan kaynaklı gelemeyenler oldu. Dolayısıyla bu kısım biraz eksik kaldı. Bu yıl akademi dergilerini yer sıkıntısından dolayı alamadık. Çünkü biz hızlıca kısıtlı bir alanı kurguladık. Bu alan da ciddi geniş olsa da bu kadarla yetinebildik. Seneye inşallah alanın daha geniş kısmını kullanmak istiyoruz. Mesela Beyazıt Devlet Kütüphanesi eski dergileri için alan talebinde bulundu. Fakat biz bunu karşılayamadık bu sene. Gelip camekanlarda özel sergi açacaklardı. Bunların hepsini inşallah seneye Mayıs ayında gerçekleştirmek istiyoruz. Seneye inşallah daha güzel olur.


Editör Notu: Bu yazı, İLKE Vakfı bünyesinde kurulan TODAM (Toplum Araştırmaları Merkezi) bülteninden alınmıştır.

0 yorum

Diğer Yazılar