Medya Küresel Çatışmaların Tam Ortasında Duruyor - İLKE Analiz

Medya Küresel Çatışmaların Tam Ortasında Duruyor

Metin Mutanoğlu

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte Batı ülkelerinde geleneksel medya yerini daha çok yeni medya unsurlarına bırakmıştır. Buna karşın yoksul ülkelerde medya, toplum ve siyaset üzerinde hâlâ çok güçlü ve etkilidir. Bu analizde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa ve Arap medyası karşılaştırmalı olarak incelenecektir.

Batı medyasına bakıldığında artık yalın şekilde haberi sunan değil; analiz eden, anlamlandıran ve derinleştiren bir dilin var olduğu görülmektedir. Geçmişten bugüne Amerikan medyasının önemli bir geleneği olan bu tarz, kendini dijitalleşen medyaya da uyarlamıştır. Her ne kadar bir önceki Başkan Donald Trump’ın üslubu nedeniyle Amerikan medyasında vatandaşları için şok edici, Amerikan rüyasına gölge düşürücü bir döneme şahit olunsa da taraflı davranan medyanın buna rağmen haberi okuyucusuna bütün yönleriyle sunmaya ve doyurucu olmaya devam ettiği görülmüştür.

ABD Medyası

Yeni medyaya karşı ayakta kalabilmeyi başaran ABD basını geleneksel gazeteciliği dijitale dönüştürmüştür. Ülkenin en saygın gazetelerinden The New York Times, bu anlamda ilk ciddi adımı atan medya kuruluşu olmuştur. 172 yaşındaki gazete 2014’te 700 bin civarındaki aboneyle başladığı dijital yayıncılığa bugün 5,6 milyon çevrimiçi aboneyle devam etmektedir. Aylık 2 dolar olan abonelik bedeli gazeteye toplamda her ay 11,2 milyon dolar kazandırmaktadır. Ülkenin ikinci en çok satan gazetesi The Wall Street Journal da dijitalleşen yüzüyle artık basılı yayıncılığı değil, cep telefonlarını ve tabletleri öncelemektedir. Gazetenin 3,2 milyon abonesi bulunmaktadır. Aylık çevrimiçi geliri ortalama 3,2 milyon dolardır. Amerikan medyasının üçüncü büyük gazetesi The Washington Post da dijital yayıncılığa ağırlık vermesinin ardından abone sayısını 3 milyonun üzerine çıkarmıştır. Aylık ortalama bir dolar olan abone ücreti gazeteye her ay minimum 3 milyon dolar gelir getirmektedir.[1] 

Bu durum elbette bir yandan Amerikan halkının gazete okuma kültürünü değiştirirken diğer yandan ülkedeki medya kuruluşlarını hızlıca dijitalleşmeye teşvik etmektedir. Önemli olan gazetelerin siyaseten ve editöryal olarak nerede durduklarıdır. Alışılmış başkanlar ve söylemlerin dışına çıkan Trump dönemi incelediğinde Amerikan medyasının dokusunda ciddi oynamalar ve değişimler olmuştur. Özellikle ülkenin en büyük gazeteleri ve en etkili televizyonlarının tarafsızlıklarını kaybettiği ve Trump’ı devirmek için yoğun şekilde muhalif yayın yaptığı görülmüştür.

Trump’ın CNN’i “fake news”(yalan haber) olarak tanımlaması bu savaşın sembolik tarafı olmuştur. Gerek CNN gerekse bahse konu gazeteler yekvücut şekilde her gün Trump aleyhine yayınlar yapıp, seçmen üzerinde ve seçimin gidişatında etkili olmuştur. Geleneksel olarak demokratları desteklediği söylenen The New York Times bu dönemde söylemleri haklı çıkararak açıktan Trump karşıtlığı yapmıştır. 2017 yılında medyayı hedef alan Trump Twitter’da yaptığı bir paylaşımda The New York Times, CNN ve CNBC’yi doğrudan hedef alıp “Bunlar ve daha birçok sahte basın, benim değil Amerikan halkının düşmanıdır,” demiştir.[2] Trump, 17 Aralık 2021’de İsrailli gazeteci Barak Ravid’in podcast yayınında da Evanjelik Hristiyanların ABD’de yaşayan Yahudilerden daha fazla İsrail’i sevdiklerini söyledikten sonra şu ifadeleri kullanmıştır: “The New York Times İsrail’den nefret ediyor, Onu bir Yahudi yönetiyor. Sulzberger ailesini kast ediyorum.”[3]

Avrupa Medyası

Avrupa medyası incelendiğinde dijitalleşme serüvenine geç girmenin zorluğunu yaşadıkları söylenebilmektedir. İngiltere’de en çok satan gazete halk haberleriyle bilinen The Sun, son yıllarda basılı müşterilerini kaybederek dijital yayıncılığa yönelmektedir. 7 yıl önce ortalama 7 milyon satan gazete şimdi 1,2 milyon basılı gazete satmaktadır.[4] Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında ise basılı gazeteyi en çok satan ülke Almanya’dır. Almanya’da günlük olarak 12,3 milyon gazete satılmaktadır. Alman halkının gazete okuma kültürünü hemen terk etmediği görülmektedir. Diğer yandan dijital yayınlara da medyada ağırlık verilmeye başlanmıştır. Fransa’da, başta Le Monde olmak üzere her gün 12 milyon gazete basılmaktadır. Gazetelerin muhtevasına baktığımızda özellikle yerel içerikler ve Avrupa Birliği’nin iç meselelerinin etraflıca yer aldığını görülmektedir. 2020’nin başı itibariyle de Covid-19 salgınının geniş ayrıntılarıyla medyada yer aldığına, özellikle uluslararası gündemi takip eden medyanın Libya, Rusya, Türkiye konularını öncelediklerine tanıklık edilmektedir.

Avrupa medyası incelendiğinde dijitalleşme serüvenine geç girmenin zorluğunu yaşadıkları söylenebilmektedir.

Avrupa basınını incelediğimizde ele almamız gereken en önemli medya kuruluşu BBC (British Broadcasting Corporation) olmalıdır. BBC, finansmanı doğrudan kraliyet himayesinde olan, televizyon ruhsatlarından gelen vergilerle sağlanan dünyanın en eski yayın kuruluşlarından biridir. Yönetim kurulu başkanını kraliyet ailesi belirlemekte ve İngiliz parlamentosuna karşı sorumluluğu bulunmaktadır. BBC, Britanya Krallığının (İngiltere ve Kuzey İrlanda) gölgesinde geleneksel olarak devam ettirdiği televizyon yayınlarına yeni medyanın unsurlarını da dâhil etmeye başlamıştır. Kuruluşun sahip olduğu kanallar ve radyolar sadece İngiliz ve İrlanda halklarını hedeflememektedir ve yurtdışı yayınları daha büyük bir ağırlığa sahiptir. Otuzun üzerinde dilde yayın yapmaktadır. BBC de Avrupa’nın diğer kanallarında olduğu gibi bireysel özgürlüklerin propagandası üzerinden LGBTI+’nın yaygınlaştırılması için yoğun çaba harcamaktadır. Bu propaganda bütün yayın dillerinde devam ettirilirken her ay mutlaka birkaç hikâye bilinçli şekilde servis edilmektedir. Bu BBC’nin Türkçe yayınlarında da yoğun şekilde görülmektedir.[5] Ayrıca toplumun muhafazakârlığını da hedef alan yayınlara sıkça rastlanmaktadır.

Avrupa kanallarının Arap dünyası üzerinde önemli etkisi bulunmaktadır. Başta BBC olmak üzere France24 ve DW Arapça, yayınlarıyla bir yandan Arap dünyasındaki siyasi hareketlenmeleri diğer yandan toplumsal gidişatı yönlendirmeye çalışmaktadır. Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde Mısır’da başlatılan İhvan (Müslüman Kardeşler) karşıtı medya faaliyetlerine BBC’nin net şekilde iştirak ettiği görülmüştür. 5 Temmuz 2012’de BBC’de yayınlanan “Müslüman Kardeşler turistlere ağır kurallar uygulayacak mı?” haberi buna örnektir.[6] 8,4 milyon Twitter takipçisi olan BBC Arabic kanalı bugün daha soğukkanlı ancak toplumsal değişimleri hedefleyen bir yayın faaliyeti içindedir. France24 ve DW Arabic kanalı da özellikle eşcinselliği özendiren, normalleştiren ve buna karşı çıkmayı anormallik sayan bir dil kullanmaktadır. Öte yandan Rusların da Arap dünyasında etkili olmak için sahip oldukları Russia Today Arabic televizyon haber kanalı, Arap dünyasında Moskova yönetimine karşı sempatiyi artırma ve siyasi güç devşirme hedefiyle yayıncılık yapmaktadır. Kanal sık sık Putin’in konuşmalarını, Rus ekonomisinin gücünü, Rus askeri sanayisinin etkinliğini yaptığı özel programları ekrana taşımaktadır. Amerika’nın, Irak’ı işgal ettiği günlerde Atlanta’da kurduğu el-Hurra televizyonu da ilk zamanlar Irak’ın işgalini meşrulaştırmak için yaptığı yayınları şimdi daha çok Beyaz Saray yönetiminin küresel etkisini anlatmaya çevirmiştir.

Arap Medyası

Devrilmek üzere olan her diktatör açıkça Aljazeera’yı hedef alan açıklamalar gerçekleştirmiştir.

Arap medyası 1996’da yayın hayatına başlayan Aljazeera televizyonunun kurduğu dili genel bir tarz olarak uygulamaktadır. 20-30 yıllık diktatörlerin yönetimindeki ülkelerin tek sesli devlet televizyonlarını bir anda etkisizleştiren ve uydular üzerinden evlere sızan kanal, şüphesiz Arap devrimlerinin lokomotif gücü olmuştur. Devrilmek üzere olan her diktatör açıkça Aljazeera’yı hedef alan açıklamalar gerçekleştirmiştir. Mısır’da 3 Temmuz 2013’te gerçekleşen darbenin ardından Aljazeera muhabirleri tutuklanarak aylarca cezaevinde tutulmuştur. Tahrir meydanında bulunan Aljazeera ofisi darbeciler tarafından basılmış ve ardından darbe destekçileri tarafından yakılmıştır. Arap Baharı’nın üzerinden 11 yıl geçmiş ve Ardından birçok ülkede yeni televizyonlar ve gazeteler kurulmuştur. Ancak bunları incelediğimizde görülen şudur:

  1. Arap Baharı sonrası oluşan medya, teknik olarak profesyonel bir görüntüye sahip olsa da içerik olarak rejimlerin korunması için etkili bir politik unsura dönüşmüş durumdadır.
  2. Eskiden devlet televizyonları eliyle yapılan tek sesli yayıncılık şimdi çok seslilik görüntüsü altında rejim propagandası yapmaktadır. Mısır medyası çarpıcı örnek olarak gösterilebilir. 2012 yılında Mısır’ın demokratik yöntemle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı başlayan sokak hareketlerinin yönünü bağımsız gibi görünen, ancak Mısır elitlerinin ve derin devlet yapısının etkisindeki medya belirlemiştir. Kasım 2012’de devletin elindeki El-Ahram, El-Cumhuriye dışındaki bütün gazeteler, ülkedeki tansiyonu artırmak ve Mursi’yi hedef haline getirmek için bir günlüğüne yayınlarını durdurup ertesi gün “Mursi’ye kırmızı kart” manşetiyle çıkmışlardır. Televizyonlardan yoğun bir şekilde Mursi karşıtı yayınlar yapılmıştır. Bugün ise aynı televizyonlar ve gazeteler mevcut rejimlerin bekasını sağlamak için var güçleriyle çalışmaktadır. Temel konuları ise İhvan karşıtlığı ve seküler toplum inşasıdır.
  3. Arap dünyasındaki güçlü etkisini dikkate alındığında Dubai merkezli Al-Arabiya kanalı da önemli bir medya kuruluşudur. Aljazeera ne kadar değişimden yana bir dil ve yayın yapıyorsa Al-Arabiya kanalı da statükonun korunması, Mısır’da Sisi’nin devamı, İsrail ile normalleşme adımları gibi bölge halkının desteklemediği konularda yayın yapmaktadır. Biri özgürlükleri savunurken diğeri baskıcı rejimlere ciddi bir medya desteği vermektedir. Burada Arap sokağının en çok izlediği bu iki kanalın iki ayrı insan tipi oluşturduğunu söylenebilir. Aljazeera izleyen ortalama bir Arap vatandaşı Türkiye’ye karşı büyük sempati beslerken, Al-Arabiya’nin yayınlarından bilgi alanlar Türkiye nefretiyle dolmaktadır.

Sonuç olarak, son yıllarda özellikle Körfez medyasında Al Arabiya, SKY Arabic kanalları gibi Türkiye eksenine karşı ağır saldırıların toplumu etkileme amacı taşıdığı gözlemlenmiştir. Trump sonrası bölgede kartların yeniden karıldığını ve çarpışan eksenler yerine daha ılımlı bir dönemin başlayacağı görülmektedir. Diğer yandan geleneksel medyanın ve özellikle gazetelerin hala Arap sokağındaki etkisine de şahit olunmaktadır.  

***

Editör Notu: Bu metin Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni’nin 24. sayısında yayımlanmıştır. Müslüman dünyadaki entelektüel gündemi her ay okuyucularına sunan Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.


[1] Ayrıntılı bilgi için bkz.: https://bit.ly/3DfaW6m

[2] Bkz.: https://money.cnn.com/2017/02/24/media/trump-media-cpac/

[3]Bkz.: https://www.businessinsider.com/trump-jewish-people-no-longer-love-israel-and-run-new-york-times-2021-12

[4] Bkz.: https://www.statista.com/statistics/290086/newspapers-ranked-by-penetration-in-the-united-kingdom/

[5]Bkz.: https://www.bbc.com/turkce/topics/cxnykv9r95rt

[6]Bkz.:  https://www.bbc.com/news/av/world-middle-east-18724194

0 yorum

Diğer Yazılar