Evrensel İnsan Hakları Düzeni Çöktü - İLKE Analiz

Evrensel İnsan Hakları Düzeni Çöktü

Haythem Guesmi

İnsanlığın temel haklarını korumak için acilen yeni ve köklü bir çerçeveye ihtiyacımız var.

Bilindiği üzere insan hakları öldü.

İklim krizi, bitmek bilmeyen çatışmalar ve mülteci krizlerinin ortasında, dünyanın dört bir yanındaki yoksullaştırılmış ve ötekileştirilmiş toplumların temel haklarını korumaya yönelik etkili bir küresel stratejinin yokluğu, liberal Batı tarafından kutsallaştırılan “insan hakları” kavramının, herkes için ama özellikle de Küresel Güney’de yaşayan bizler için, tüm anlamını ve amacını yitirdiğini açıkça ortaya koymuştur.

Birleşmiş Milletlere göre, 828 milyon insan – ya da dünya nüfusunun yüzde 10’u – her gece yatağa aç giriyor. Açlıkla mücadele edenlerin yüzde 80’i iklim değişikliğine yatkın bölgelerde, yani çoğunluğu Küresel Güney’de bulunan bölgelerde yaşıyor. Küresel güçler arasındaki jeopolitik çatışmalara bağlı olan savaşlar, ayaklanmalar ve darbeler da aynı bölgelere orantısız bir şekilde zarar veriyor.

Küresel Güney’deki savaş, kıtlık, baskı veya yoksulluktan sefaletlerinin sonunu göremeyenlerin bir kısmı, Küresel Kuzey’de güvenlik ve refah bulmak için çöl ve denizleri aşan tehlikeli yolculuklara çıkmak zorunda kalıyor. Ancak insan hakları kavramının mucidi olmakla övünen Batılı devletlerin bu mültecilerin insan haklarını korumak için harekete geçmek yerine onlara düşman muamelesi yaptığını görüyoruz.

On binlerce kişi, ABD ve Avrupa Birliği sınırlarında bulunan insanlık dışı nitelikteki göçmen gözaltı merkezlerinde çürüyor. Öyle ki Akdeniz artık bir göçmen mezarlığına dönüşmüş durumda. Uluslararası Göç Örgütünün Kayıp Göçmenler Projesi’ne göre 2014 yılından bu yana Akdeniz’de 28.000’den fazla boğulma vakası kaydedildi. Gerçek ölüm sayısını ise bilmek mümkün değil ve muhtemelen çok daha yüksek.

Batı liderliğindeki uluslararası toplum, Küresel Güney’deki insan haklarını korunmaya değer görmediği için Akdeniz’de boğulmak toplu ölümlerin yalnızca bir başka yoludur. Ayrıca bu insanlar, iklim değişikliğinin ağırlaştırdığı doğal afetlerde ve jeopolitik amaçlar doğrultusunda yürütülen savaşlarda da ölüyorlar. Yine, insansız hava araçları tarafından öldürülüyor ve yerleşimciler tarafından diri diri yakılıyorlar.

İnsan haklarının öldüğünün işaretleri her yerde mevcut. Batılı hükümetler, İsrail’in baskısına direnen Filistinlileri ve onların kurtuluş mücadelesini destekleyenleri suçlu ilan ederken, İsrail’in uyguladığı apartheid rejimini hesap verebilirlikten korumak için epey çalışıyor. Küresel Kuzey’in önde gelen sosyal medya şirketleri, zaten ötekileştirilmiş ve tehdit altında olan halkları hedef alan dezenformasyona açıkça izin veriyor. Avrupa ülkeleri, çocuklara ve anne karnındaki bebeklere verdiği zararlar nedeniyle kendi ülkelerinde yasaklanan zehirli bir pestisiti Küresel Güney ülkelerine satmaya devam ediyor. Ve bu liste böyle uzayıp gidiyor.

Batılı ülkelerin geçmişte insan haklarını “iyileştirmek” adına askeri müdahalelerde bulunduğu dahi olmuştu.

Tüm bunlar olurken, Batı kendisini insan haklarının tek gerçek savunucusu olarak satmaya devam ediyor. Batılı ülkeler Rusya, Çin ve İran gibi ülkeleri kendi vatandaşlarının ve nüfuz bölgelerinde yaşayanların insan haklarını ihlal ettikleri için düzenli olarak kınamakta ve hatta yaptırım uygulamaktadır. Sıklıkla dış yardımlarını, yardım alan ülkelerin insan haklarının korunması konusunda iyileştirme yapmaları koşuluna bağlıyor ve hatta bu ülkelerin geçmişte insan haklarını iyileştirmek adına askeri müdahalelerde bulunduğu dahi olmuştu.

Örneğin Avrupa’nın tam kalbinde yer alan Ukrayna’nın işgali karşısında Küresel Kuzey ülkeleri; Rusya’nın burada gerçekleştirdiği ağır insan hakları ihlallerini hızlı bir şekilde kınamakla kalmamış, aynı zamanda ihtiyaç sahibi Ukraynalı sivillerin ciddi engellerle karşılaşmadan başka bir ülkede güvenlik bulabilmelerini sağlamak için özel programlar oluşturmuştu. Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesini destekleyerek Kremlin’in mahkum edilmesi için mahkemenin müfettişlerine gereken her türlü yardımı sağladılar. Tek başına bakıldığında bu, Batı’nın kurulmasına yardımcı olduğu uluslararası insan hakları rejimine bağlılığının bir teyidi olarak görülebilir. Ancak Batı’nın Ukrayna’ya kucak açmasını kendi ülkelerine yaptığı muameleyle kıyaslayınca tüm bu yaşananlar, Küresel Kuzey’in bitmek bilmeyen ikiyüzlülüğünün teyit edilmesinden başka bir şey değildir.

Ukrayna halkına yardım etmek için hızla harekete geçen ülkeler, aynı derecede ciddi bir askeri tehditle karşı karşıya kaldıklarında Sudanlılara aynı şekilde sınırlarını açmadılar. Aynısını hâlâ işgal altında yaşamakta olan Filistinliler için de yapmadılar. UCM’yi ne zaman destekleyecekleri konusunda da çok seçici davranıyorlar. Elbette kendi gündemlerine uygun olduğunda UCM’nin Afrikalıları yargılamasını desteklediler, ancak savcılarının kendilerinin uyguladığı insansız hava savaşı ya da yasadışı işkence konularına girmesine asla izin vermediler – kaldı ki ABD mahkemeye taraf bir devlet bile değil. Şimdi Rusya’yı ve onunla işbirliği yapmaya devam eden tüm devletleri kınıyor olsalar da Küresel Güney’de uzun zamandır jeopolitik çıkarlarını insan haklarının önüne koyuyor, baskıcı rejimleri destekliyor ve demokratik hareketlerin altını oyuyorlar.

Diğer yandan, evrensel insan hakları rejimi ve söylemindeki bu krizin yeni olduğu düşünülmemeli. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB), 1948 yılında BM tarafından kabul edildiğinde daha barışçıl bir dünyaya doğru atılmış büyük bir adım olarak kutlanmıştı. İkinci Dünya Savaşı ve Holokost dehşetinin ardından gelen bu adım, herkesin temel haklarına saygı duyulan, daha iyi bir dünyanın mümkün olabileceğine işaret eden bir umut ışığıydı. Gelgelelim bu rüya uzun sürmedi. Yeni insan hakları rejimini geliştiren ve bu rejim için can atan ülkeler, düşmanlarına zarar vermek ve çıkarlarını genişletmek için hızla bu rejimi ihlal etmeye başladılar. Hatta onlara “demokrasi”yi getirmek ve onların “insan haklarını korumak” için bazı Küresel Güney ülkelerine saldırdılar.

Arap sokaklarında protesto gösterileri yapanlar, Brezilya’nın varoşlarında sürekli saldırı altında yaşayanlar, Gazze’deki açık hava hapishanesinde hayatta kalmaya çalışanlar ya da Bangladeş’teki geniş mülteci kamplarından bir çıkış yolu arayanlar, artık Küresel Kuzey’in gelip sözde kutsal sayılan “insan haklarının” ihlal edilmemesini sağlamak için bir şeyler yapacağına inanmıyor.

Ancak yeni olan, Batı’nın insan hakları sisteminin Küresel Güney halkları tarafından açıkça reddedilmesidir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin imzalanmasından bu yana Küresel Kuzey’in saldırganlığı ve ikiyüzlülüğünden en çok zarar görenler, artık Batılı hükümetlerin, kurumların ve kuruluşların temel haklarını koruyabileceğine ya da daha doğrusu korumak istediğine hiç ikna olmuş değiller. Artık onları oldukları gibi görüyorlar: etkisiz, ikiyüzlü ve daha da önemlisi, tehlikeli.

Arap sokaklarında protesto gösterileri yapanlar, Brezilya’nın varoşlarında sürekli saldırı altında yaşayanlar, Gazze’deki açık hava hapishanesinde hayatta kalmaya çalışanlar ya da Bangladeş’teki geniş mülteci kamplarından bir çıkış yolu arayanlar artık Küresel Kuzey’in gelip sözde kutsal sayılan “insan haklarının” ihlal edilmemesini sağlamak için bir şeyler yapacağına inanmıyor.

İnsan hakları, şu anda Küresel Güney’de anlaşıldığı ve uygulandığı şekliyle kurtarılmamalıdır. İnsan hakları çağının sona ermesinden endişelenip yeni çözümler öneren geleneksel bilgeliğin aksine, bu söylemin ötesine geçmek ve Küresel Güney’deki insanların mücadele ve etiğinden beslenen tamamen farklı, eşitlikçi ve ilerici ilkeler hayal etmek için oldukça geç kalınmıştır. Bunun yerine, insan hakları döneminin sona ermesi, Küresel Güney’in, küresel çoğunluğun taleplerini yeni, radikal vizyon ve çerçevelerin inşasında ön plana çıkaran kapsayıcılık ve eşitliğe yönelik yeni bir yol oluşturmak için bir fırsat olarak görülmelidir.

Ancak Batı’nın insan haklarını uluslararası politika için ayrımcı bir düzenleyici ilke olarak ikiyüzlü bir şekilde kullanmasının ötesine geçerek, herkesin temel haklarını tanımlamak ve korumak için daha kapsayıcı, çeşitli ve temsili bir yaklaşım yaratabiliriz.

Bunu yaparken Küresel Güney’deki yerli halklar, çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınmanın yeniden düşünülmesi ve uygulanmasında aktif ve merkezi bir rol üstlenebilir. Birbiriyle bağlantılı çok sayıda ekolojik ve insani krizle karşı karşıya olduğumuz bu dönemde, uluslararası toplumun mevcut insan hakları rejiminin inkar edilemez çöküşünü acilen kabul etmesi ve Küresel Güney’dekiler de dahil olmak üzere tüm insanların temel haklarını ve ihtiyaçlarını gerçekten merkeze koyacak radikal bir alternatif inşa etmek için hızla harekete geçmesi gerekmektedir.

***

Editör Notu: 1 Eylül 2023 tarihinde Al Jazeera’da yayımlanan The Global Human Rights Regime Has Collapsed”  başlıklı yazı İLKE Analiz okurları için Yüsra Muslu tarafından tercüme edildi. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve İLKE Analiz’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Görsel: Getty Images

0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap