Orta Doğu Çalışan Akademisyenler Konuşmaktan Çekiniyor - İLKE Analiz

Orta Doğu Çalışan Akademisyenler Konuşmaktan Çekiniyor

Ankete dayalı veriler geniş çaplı bir otosansüre işaret ediyor.

Amerika’daki üniversite kampüsleri, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı harekât ve ardından gelen İsrail’in Gazze’ye saldırısından beri haftalardır pek çok politik anlaşmazlığın merkezi haline geldi. Bu hararetli tartışmalar; rektörlerin taraflı davranması için oluşan baskılar, öğrenci gruplarının davranışları, asılsız antisemitizm iddiaları ve Filistin destekçisi söylemlerin sansürlenmesi üzerine odaklandı. Ancak ihtilaflardan direkt olarak etkilenen bir gruba daha az ilgi gösterildi: Orta Doğu üzerine çalışan ve dersler veren, her gün profesyonel olarak İsrail-Filistin anlaşmazlığı ile ilgili konulara yoğunlaşan akademisyenler.

Peki yıllardır süregelen bu çatışmayı yazan, araştıran ve bu konuda dersler veren bu akademisyenler, 7 Ekim sonrasında kampüslerde oluşan kutuplaşma dalgasını nasıl yönlendiriyor? Üniversite yöneticileri gerçekten kendi ifade özgürlüklerini mi koruyor? Yahudi ve Filistinli öğrencilerinin siyasi tutkularını ve kişisel hassasiyetlerini yönetmeyi nasıl başarıyor?

Bu önemli sorulara yanıt bulmak için Amerikan Siyaset Bilimi Derneği (American Political Science Association) , Amerika Tarih Derneği (American Historical Association) ve Orta Doğu Çalışmaları Derneği (Middle East Studies Association) üyesi, Orta Doğu uzmanı akademisyenler özelinde bir anket gerçekleştirdik. Örneklemimiz 936 kişiden oluştu. Anket sonuçları ise iki yılda bir düzenlediğimiz Orta Doğu Akademisyenleri Barometresi’nin altıncı ayağını oluşturdu.

Anketin bulguları oldukça açık: tümü ABD’de bulunan içerisinde neredeyse tamamı (%98) öğretim üyesi olan katılımcıların %82’si İsrail-Filistin meselesinde profesyonel olarak konuşurken otosansür uyguladığı yanıtını verdi. Otosansür uyguladığını belirtenlerin %81’inden fazlası, öncelikle İsrail üzerine olan eleştirilerini iki kere düşündüğünü söylerken %11’i, bunu Filistinliler üzerine konuşurken yaptığından bahsetti. Katılımcıların yalnız %2’si ABD’yi eleştirmenin en büyük sorun olduğunu dile getirdi.

Anketi gerçekleştirirken açık uçlu cevap seçeneğini de dahil ettik. Bir grup katılımcı, kampüslerdeki veya mesleki derneklerdeki Filistin destekçi tutuculuktan yakındı. Buna rağmen anket sonuçlarının ortaya koyduğu üzere en çok yakınılan durum İsrail’i eleştirmenin sınırlılıkları. Neredeyse bütün yorumlar, ötekileştirmenin ve hatta Orta Doğu konularında uzmanlaşmış akademisyenlere yönelik doğrudan baskının boğucu bir hikayesini sunar nitelikte.

Kampüslerdeki İsrail-Filistin hakkındaki söylemlerin gözetleniyor oluşu ise yeni bir şey değil. Tabii ki İsrail karşıtlığı iddiasıyla akademisyenler üzerinde baskı kurmaya çalışan “Campus Watch”[1] ve “Canary Mission”[2] gibi dışsal (external) grupların uzun bir tarihi var. Zaten kampüsler yıllardır anlaşmazlıklar, yoğun kutuplaşma, öğrenci grupları arasında çatışmalar ve akademik yönetimlerin fakültelere ve Filistin yanlısı öğrenci gruplarına yetersiz desteği sebebiyle ayrışmış durumda.

Ama ankete katılan akademisyenlere göre durum, 7 Ekim’den beri önemli bir biçimde daha da kötüye gitmiş halde. Amerika’da yaşayan katılımcıların neredeyse dörtte üçü, İsrail-Hamas savaşının otosansüre olan ihtiyacı artırdığını belirtti. Bu son gelişmeler, hem bu yıl hem de geçen sonbaharda sorduğumuz genel olarak Orta Doğu’daki (özellikle İsrail-Filistin meseleleri değil) otosansürle ilgili bir soruya verilen yanıtların doğrudan karşılaştırması olarak da görülebilir. Öyle ki kendisine otosansür uyguladığını belirten akademisyenlerin oranı bu yıl %57’den %69’a yükseldi.

Mevcut koşullarda yükselen otosansür apaçık gözükmektedir. Hiddet hali olağanüstü derecede yüksek seyrediyor. Neyin tehlikede olduğu ve hatta olup bitenler hakkındaki asli inanışlar tamamen ikiye bölünmüş durumda. Birçok akademisyen Hamas’ın saldırısından ve savaştan kişisel olarak etkilenmiş durumda. Bu akademisyenler, ister İsrailli, Filistinli, Arap, Yahudi veya Müslüman olsun tüm öğrencilerine empatiyle yaklaşmakta ve desteğini belirtmekte. Ancak çok basit dil seçimleri ve teorik çerçeveler, öfkeyi tetikleyebilecek kadar politize hale getirildi. İsrail ve Filistin meselesiyle ilgili akademik ve profesyonel biçimdeki bir konuşmayı sınırlamak için öncelikli sebeplerinin ne olduğu sorulduğunda katılımcıların yaklaşık %60’ı, bunların “kampüs kültürü veya öğrencileri rahatsız etme konusundaki endişeleri” olduğunu aktardı.

Ama böylesine iyi niyetli hassasiyetler, İsrail ve Filistin üzerindeki otosansürün yalnızca bugünkü hikayesinin küçük bir bölümünü oluşturuyor. Katılımcıların yarısından fazlası ikinci en yaygın yanıtı verdi: “Dış savunuculuk gruplarının (external advocacy groups) baskısından duyulan endişe”. Katılımcıların şaşırtıcı derecede geniş bir çoğunluğu, hâlihazırda kutuplaşmış görüşlerin alevlendirildiği ve dışarıdan grupların bu alevi körüklerken yönetimlerin bu konuda yardımcı olmak için çok az şey yaptığı, oldukça kötü niyetli bir atmosferin altını çizdi. Benzer şekilde anketteki açık uçlu yorumlar, büyüklü küçüklü dışsal baskı kampanyaları (external-pressure campaigns) ve bu kampanyaların profesörlerde ve yüksek lisans öğrencilerinde uyandırdıkları korku örnekleri ile dolu. Bazı katılımcılar, öğretim üyelerinin önyargı iddialarından en nihayetinde aklandıkları durumlarda bile harcanan zaman, maliyet ve duygusal enerjinin yıpratıcı olduğunu belirtti.

Akademisyenlere, Orta Doğu’yla ilişkili farklı türlerdeki önyargı ve ırkçılığın kampüslerdeki yaygınlığı hakkındaki izlenimlerini sorduk. Yarısından biraz fazlası, Filistin karşıtı duygusal idealizmin çalıştıkları kurumlarda oldukça yaygın olduğunu söylerken %36’sı aynı şeyi İsrail karşıtı duygusallık için söyledi. Katılımcıların %18’e yakını, aynı şeyin antisemitizm için de geçerli olduğunu söyleyerek, çok önemli olmasına rağmen çoğu zaman aralarındaki ayrımın bulanıklaştığı İsrail eleştirisi ve antisemitizm ikiliğine atıfta bulundu. Karşılaştırma yapılması için katılıcıların yüzde 41’inin Müslüman karşıtı duyguların oldukça yaygın olduğunu belirttiğinin de altını çizmek gerekir.

Birçok katılımcı, kurumlarının Yahudi öğrencilerin ve personelin korkuları ve hassasiyetleriyle olan ilişkilerine kıyasla, Filistinli, Arap veya Müslüman öğrenci ve personelle orantısız bir duygudaşlık ilişkisi içerisinde bulunduğunu düşünmekte.

7 Ekim’den bu yana, Arizona ve Southern California Üniversiteleri ile Stanford ve Syracuse Üniversitelerindeki vakalar da dahil olmak üzere, dersler sırasında veya sosyal medyada yapılan yorumlar nedeniyle profesörlerin okuldan uzaklaştırıldığına dair bir dizi olay yaşandı. Pennsylvania Üniversitesi’nin Orta Doğu Merkezi müdürü, yönetimin İsrail’le ilgili bir filmin gösterimine izin vermemesi üzerine kısa süre önce istifa etti. Harvard ve Columbia’daki öğrenciler, Filistin yanlısı konuşmaları nedeniyle ifşa kampanyaları ve misillemelerle karşı karşıya kalırken Brandeis, Columbia ve George Washington üniversitelerinde Filistin yanlısı öğrenci gruplarının faaliyetleri askıya alındı.

Fakat anketimize yapılan açık uçlu yorumlarda açıkça ortaya çıkan ve nadiren manşetlere de taşınan sessizleştirmenin farklı formları var. Birçok Orta Doğu uzmanı; yöneticiler, bölüm başkanları ve diğer kampüs yetkilileri tarafından usulca kenara itildiğini veya susturulduğunu belirtti. Bu uzmanlar, aynı zamanda planlanmış konuşmalarının iptal edildiği ya da uzmanlık alanlarıyla ilgili panellerde konuşmak üzere davet edilmediği birçok olaydan bahsetti. Katılımcılar, bölüm başkanları tarafından dilekçeleri imzalamamaları yönünde talimat aldıklarını ya da amirleri tarafından sessiz kalmaları yönünde gayri resmî tavsiyelerde bulunulduğunu anlattı. Bir katılımcının deyişiyle, “Dekan endişelenmememi söylemesine rağmen halen endişeliyim”.

Birçok Orta Doğu uzmanı; yöneticiler, bölüm başkanları ve diğer kampüs yetkilileri tarafından usulca kenara itildiğini veya susturulduğunu belirtti.

Yukarıdan gelen bu baskılar, genellikle kurumların medyanın ilgi odağı olma korkusuyla ilgili. Katılımcılar, herhangi bir yorumun halkla ilişkiler ofislerinin onayından geçmesi gerektiğinden ya da İsrail veya Filistin ile ilgili sosyal medya paylaşımlarından kaçınmalarının söylendiğinden bahsederken, kimi zaman da hitap ettikleri kitlenin kimlerden oluşabileceği korkusuyla otosansür uyguladıklarının altını çizdi. Üniversite yöneticileri sağcı medyanın saldırılarından ve öğrencileri kışkırtma potansiyelinden korkmakta. Bir katılımcı, “Bu tam bir kâbus. Akademik özgürlük anlayışı yok, aynı zamanda yönetim Filistinli, Arap ve Müslüman öğrencileri desteklemek için hiçbir şey yapmıyor” dedi.

Her ne kadar bazı katılımcılar çeşitli eyaletlerde sınıflarda izin verilen konuşmayı düzenleyen ve kullanım hakkının korunmasını sınırlayan mevzuatla ilgili endişelerden bahsetse de ABD’deki kurumlarda çalışan az sayıdaki katılımcı, hükûmet düzenlemeleriyle ilgili kaygılarını ortaya koydu. Ancak bu durum değişkenlik göstermekte: Harvard Üniversitesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Pennsylvania Üniversitesi rektörleri kampüsteki antisemitizm konusunu yanlış ele aldıkları iddiasıyla Kongre önüne çıktı. Ankete katılanlar, tartışmalı olarak kabul edilen görüşlerin ifade edilmesinin yeteri kadar İsrail destekçisi olmayan araştırma veya eğitim faaliyetlerini olumsuz etkileyeceği yönündeki endişelerini belirtirken aynı zamanda bu görüşlerin savaş sırasında İsrail ile ilgili tartışmaların ortasında daha büyük halk desteği alabilecek faaliyetleri de içerebileceği konusundaki düşüncelerini dile getirdi.

Akademisyenler, bazen kendi kendilerine sansür uygulayan bir kaynak gibi davranma eğilimindeler. Katılımcılar, meslektaşlarının kendilerinden taraf olmalarını talep ettiği, aksi takdirde mesleki dışlanma riskiyle karşılaşacakları bir profesyonel kültürden şikâyet etmekte. Özellikle lisans öğrencileri, iş olanaklarını etkilememek adına sessiz kalmayı tercih ettiklerini bildiriyorlar. Bu tür sansür ve dayatılmış uyum, soruşturma hatlarını kapatıp, zor sorulara doğru cevapları önyargılı bir şekilde önceden belirlediğinde veya akademik titizlik ile aktivizm arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığında bilimsel çalışmayı boğabilir.

Orta Doğu uzmanlarının 7 Ekim’den bu yana kazandıkları deneyim, İsrail ve Filistin konusunda akademik özgürlüğün baskı altına alınmasının risklerini ortaya koymaktadır. Hayatlarını bölgeyi anlamaya adamış olan uzmanlar, konuşma konusunda en az yetkilendirilen kişiler olduklarını hissetmekte. Akademik yönetimler, her ne kadar akademik özgürlüğe olan bağlılıklarını sürekli olarak ifade etmekten yorulmasalar da İsrail-Filistin meselesi ile ya sessiz kalmayı ya da konuyla ilgili söylem üzerine aktif bir baskı uygulamayı tercih ediyor.

İsrail-Filistin meselesi, akademik özgürlüğe yönelik saldırılara dair bir uyarı işlevi görmekte. Elbette, İsrail ve Filistin meselelerindeki bahsi geçen konular özellikle zorlayıcı ve karmaşık görünüyor. Ancak eğer bilim insanları, profesyonel ortamlarında dahi zorlu çatışmaların dürüst analizini sunmazsa toplumlar, krizlere yol açan hataları tekrarlamaya mahkûm olabilir. Akademik kurumun bütünlüğünü savunmak ise kampüs liderlerine düşmekte. Bu konunun kapsamı sadece İsrail ve Filistin ile sınırlı değil, aksine oldukça geniştir.


[1] Campus Watch, Orta Doğu Forumu’nun, merkezi Philadelphia, Pennsylvania’da bulunan bir düşünce kuruluşunun web tabanlı bir projesidir. Kendi web sitesinde yazdığına göre, Campus Watch, “Kuzey Amerika’daki Orta Doğu çalışmalarını gözden geçirir ve eleştirir ve bunları geliştirmeyi amaçlar”. Ancak birçok kişiye göre, Campus Watch, İsrail’e eleştiri getiren akademisyenlere karşı tacizde bulunan, bu akademisyenleri kara listeye alan veya sindiren bir İsrail lobisi organizasyonudur.

[2] Canary Mission, 2014 yılında kurulmuş bir web sitesidir ve Kuzey Amerika üniversitelerindeki öğrenci aktivistler, profesörler ve örgütler hakkında bilgileri derleyerek özellikle İsrail karşıtı veya antisemitist yaftalara odaklanır. Ayrıca, listelerinde bulunan öğrencilerin isimlerini potansiyel işverenlere paylaşmaktadır. Web sitesinin listeleri, İsrail hükümeti ve sınır güvenlik yetkilileri tarafından, boykot yanlısı ve İsrail’le ilişkilerin bitirilmesini savunan Amerikan vatandaşlarına yönelik sorgulamalarda, giriş reddinde ve potansiyel işverenler tarafından da sıkça kullanılmaktadır.

***

Editör Notu: 5 Aralık 2023 tarihinde The Chronicle of Higher Education’da yayımlanan “Scholars Who Study the Middle East Are Afraid to Speak Out” başlıklı yazı İLKE Analiz okurları için Furkan Sönmez tarafından tercüme edildi. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve İLKE Analiz’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Görsel: Illustration by the Chronicle; iStock Images

0 yorum

Diğer Yazılar