Türkiye'de Üniversitelerin Artışı - İLKE Analiz

Türkiye’de Üniversitelerin Artışı

Abdussamet Aktaş

Günümüzde her ne kadar Batı’nın eğitim anlayışına ve paradigmalarına sahip olsalar da, İslam medeniyetine ait medreselerin etkisiyle şekillendiği bilinen üniversiteler, şehirlerdeki ticari ve mesleki gelişime katkıda bulunma, sundukları eğitimle evrensel bilgi ve vasıflı insan gücü kaynağını besleme amacı gütmektedirler.

Batı’nın eğitim anlayışı ve paradigmalarıyla mesleki gelişimlere katkıda bulunmaları amacıyla 1773-1900 yılları arasında üniversiteler genellikle sınırlı sayıda ve İstanbul’da kurulmuş, Anadolu’da yaygınlaşması daha sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir. 1973 yılında Türkiye’de toplam 12 üniversite bulunmaktadır. 1999 yılında bu sayı 20’si vakıf üniversitesi olmak üzere 73’e yükselmiş ve yükseköğretim kurumu bulunan il sayısı 32 olmuştur. Yirmi birinci yüzyılın başında genç nüfus oranında görülen artışın da etkisiyle hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde, dolayısıyla üniversite birimleri olarak adlandırdığımız fakülte, enstitü ve yüksekokul sayılarında hızlı bir artış yaşanmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de son yıllara ait üniversite ve birimlerine ait sayıları gösteren grafikler aşağıda yer almaktadır.

2018 yılına kadar hızla artış gösterdiği gözlenen devlet üniversitelerinin sayısı, 2018 sonrasında büyüme hızını kaybetmiştir. Birimlerin sayısındaki artışın süreklilik sağladığı görülse de 2020 yılında pasif duruma alınan birim sayısı artmıştır. Yüksekokul ve enstitü sayısında ise yıllara bağlı olarak dalgalanmalar yaşandığı gözlenmektedir.

Artan genç nüfus ve eğitimin ticarileşmesi ile birlikte devlet üniversitelerine alternatif olarak kurulan vakıf/özel üniversitelerinin sayısı, 2014 yılına kadar hızlı bir artış göstermiş; sonrasında ise durağan bir döneme girmiştir.

Türkiye’de son 20 yılda üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul sayılarında ciddi anlamda artış yaşanmıştır. Özellikle AK Parti iktidarının ilk yıllarında “her şehre bir üniversite” mottosuyla hareket edilmiş ve günümüzde üniversite bulunmayan il kalmamıştır. Bu uygulama; üniversiteye gidemeyen birey sayısını azaltma, bireylerin eğitim öğretim hayatında bulunmasının sağlanması yoluyla işsizlik göstergelerinde düşüş sağlama, şehirlerin ticari ve ekonomik gelişimlerini sağlama, şehirlerarası gelişmişlik farkını azaltma, öğrencilerin kendi şehirlerinden uzaklaşmadan yükseköğretime kolayca erişimini sağlama gibi amaçlarla gerçekleştirilmiştir. Benzer şekilde vakıf üniversiteleri de aynı dönem içerisinde ve genellikle büyük şehirlerde kurulmuş, sayıları hızla artmıştır. Artan üniversite sayıları doğrudan fakülte, enstitü ve yüksekokul sayılarında da artışa sebep olmuştur.

Üniversite sayılarında yaşanan hızlı artış son yıllarda durgunluk dönemine; enstitü, fakülte ve yüksekokul bağlamında ise gerileme dönemine girmiştir. Kontenjanlar dolmamakta ve hatta hiç tercih edilmemekte dolayısıyla birimler pasif duruma alınmaktadır. 2020 itibariyle 12 enstitü, 88 fakülte, 35 yüksekokul pasif hale gelmiştir. Bu durumun oluşmasında; öğrencilerin bölümlere ilgisinin azalması, öğrencilerin büyük şehirlerde okumayı tercih etmesi, öğrencilerin “gurbette” harcayacağı parayı vakıf üniversitelerinde harcamayı tercih etmesi gibi nedenler sayılabilir. Özellikle son yıllarda yaşanan COVID-19 salgını öğrencilerin evlerinden uzak üniversiteleri tercih etmelerini engelleyen önemli sebeplerdendir.

Öğrencilerin tercihlerini engelleyen bir diğer sebep ise üniversite sınavlarında yeterli başarıyı gösterememeleri ve her geçen yıl baraj altında kalan öğrenci sayısının artmasıdır. Son olarak 2021 YKS sonuçlarının açıklanmasının ardından baraj puanları düşürülmüştür. Bu konuda YKS sorularının zorluğu ve öğrenci profilindeki değişim tartışılabilir. Ancak tartışılması gereken esas konu, üniversitelerin ve birimlerin boş kalmasını önlemek adına baraj puanlarının düşürülmesi ile oluşacak niteliksel sorunlardır.

Diğer taraftan üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokullarda yaşanan hızlı niceliksel artış bazı avantajlar sağlamış gibi gözükse de son yıllarda niteliksel büyümenin getirdiği sorunlar daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu sorunların başında bölümlerin alım yaptığı yüzdeliğin genişlemesi ve akademik anlamda üst sıralarda yer almayan birçok öğrencinin bölümlere yerleşmesi; bu öğrencilerin mezun olmasıyla mesleğe ilgisi, becerisi ve yeterliliği olmayan binlerce mezunun piyasada birikmesi gelmektedir. Ayrıca üniversite ve birim sayısında yaşanan hızlı artış kadrolaşmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla hızlı niceliksel artış ve beraberinde idari – akademik kadro oluşturulmasında yapılan tercihlerdeki sorunlar; donanımlı, alanında uzman akademik personel eksikliği yaşanmasına neden olmuştur. Bu sorunlar aynı zamanda üniversitede eğitimin niteliksel olarak düşmesi, üniversitelerin yönetimlerinde sorunlar yaşanması, bilimsel yayınların sayısının ve kalitesinin yetersizleşmesi gibi yeni sorunlara sebep olmaktadır. Nitekim ÜNİAR tarafından yapılan araştırmalarda üniversitelerde nitelikli öğretim gerçekleşmediği, öğrenci memnuniyetinin sağlanamadığı, idari ve akademik kadroların yeterli donanıma sahip olmadığı ve yayın sayısının azlığı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Ayrıca bölümlerin ve üniversitelerin sayısının artması öğrencilerin ve ailelerin küçük yaşlardan itibaren meslek edinmeye yönelmelerini engellemiş, meslek liselerinin ve meslek yüksekokullarının tercih edilme oranını azaltmıştır. Çünkü artık düşük puanla birçok bölüme kaydolabilmek mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla öğrenci kendini yetenek ve ilgisinin olmadığı alanlara yöneltmektedir.

Birimlerin sayısının artmasıyla oluşan sorunlardan bir diğeri de devletin yükseköğretim kurumlarına ayırdığı bütçede ciddi artışlar olmamasına rağmen bu bütçeyi her geçen yıl daha fazla üniversiteye bölüştürmek durumunda kalması ya da üniversite sayısının çokluğundan dolayı yeterli finansal destekte bulunamamasıdır. Üniversitelerin kurumsal, idari ve finansal özerkliği konusundaki eksiklikler de göz önüne alındığında birimlerin yaşatılması her geçen gün güçleşmektedir.

Diğer taraftan vakıf/özel üniversite birimlerinin çoğalması öğrencilerin bu üniversitelere taleplerinin arttığını göstermektedir. İl dışında öğrenimi boyunca yapacağı masrafları bu üniversitelerde öğrenim ücreti olarak kullanabileceğini düşenen öğrenci sayısının artması, barajı geçmek suretiyle bir bölüme burslu yerleşme fırsatları ve son yıllarda oluşan aile evinden uzaklaşmama eğilimi, vakıf üniversitelerine gösterilen ilginin sebepleri olarak gösterilebilir. YÖK verilerine göre bu üniversiteler 2017-2018 eğitim öğretim yılında toplam 589307 öğrenciye sahip iken 2020-2021 eğitim öğretim yılında toplam 636363 öğrenciye ulaşmıştır. Ancak bu üniversitelerden bazılarının, eğitim öğretim amacı dışına çıkarak ticari işletme mantığına yönelmeleri karşımıza yine nitelik sorununu çıkarmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye’de üniversite ve birim sayıları son yirmi yılda hızla artış göstermiştir. Ancak nicelikteki artışla beraber nitelikte düşüş yaşanmakta, artık kontenjanlar dolmamaktadır. Bu bağlamda iş dünyası ile işbirliğine gidilerek arz-talep dengesinin kurulması, nicelik olarak artışın durdurulması ve niteliğin artırılması gerekliliği ön plana çıkmaktadır.

Şu durumda üniversitelerin taban puanlarının artırılması ilk akla gelen çözümdür ve barajın düşürülmesi bu çözüme zıt durumlardır. Nitelikte artış için gerekirse üniversite ve birimleri kapatma yoluna gidilmelidir. Pandemi, azalan nüfus artış hızı ve uzaktan eğitimin artık hayatımızın bir parçası olması beklentileri gibi sebepler de kapanmalara sebep olacaktır. Diğer taraftan taban puanlarının ve barajın düşürülmesi gibi uygulamalar yerine yıllardır konuştuğumuz, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin küçük yaşlarda tespit edilmesi ve kendilerine uygun bölümlere yönlendirilmesi hem üniversite ve birimlerinin sayısındaki artışa hem de öğrencilerin bölümlerden mezun olukları halde istihdam problemi yaşamalarına engel olacaktır. Ayrıca üniversitelere nitelikli ve donanımlı akademik ve idari kadro tayin edilmesi, üniversitelerin idari, kurumsal ve finansal özerkliğinin tam anlamıyla sağlanması, üniversitenin ve akademik personelin performans denetiminin yapılması, akademik personelin mesleki ve profesyonel gelişiminin teşvik edilmesi, niteliğin de artmasına katkıda bulunacak uygulamalardandır.

0 yorum

Diğer Yazılar