Çoklu Makale Doktora Tezi Yerine Geçmez! - İLKE Analiz

Çoklu Makale Doktora Tezi Yerine Geçmez!

İbrahim Hakan Karataş

Konuya girmeden önce bu yazının ilham kaynağı konusunda kısa bir açıklama yapmama müsaade ediniz. Son günlerin sıcak konularından biri olan üç makalenin bir doktora tezi sayılıp sayılamayacağı tartışması bağlamında İLKE Analiz için “Çoklu Makale Doktora Tezi Yerine Geçer mi?” başlıklı bir görüş yazısı kaleme alan değerli hocam ve mesai arkadaşım Prof. Dr. İsmail Güleç, yazısını yayımlamadan önce bana gönderdi ve ne düşündüğümü sordu. Kendisi ile aynı fikirde olmadığımı belirttim. “O halde, sen de görüşünü yaz ve yayımla!” dedi. Nihayet bu yazıyı kaleme aldım. Hatta yazımı bitirdikten sonra yazımı kendisine gönderdim ve başlık konusunda da onayını rica ettim. Umarım her iki görüşün de bu çok önemli tartışmaya katkısı olur.

Çalıştaya Dair

YÖK’ün 14 Şubat 2022’de “Doktora Öğretiminin İyileştirilmesi Çalıştayı” sonuç raporu 15 Nisan 2022’de yayımlandı. 87 sayfalık Çalıştay Sonuç Raporu sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar olmak üzere dört alanda doktora eğitimi süreçlerini iyileştirmeye yönelik tavsiye kararları içeriyor. “Program Açma ve Öğrenci Kabulü”, Öğretim süreçleri”, “Danışmanlık”, “İdari Süreçler” ve “Araştırma ve Tez Süreci” başlıkları altında yaklaşık 500 tavsiye kararı listelenmiş.

Her alan için farklı bir komisyon oluşturulduğundan, komisyonların kararları da, çalışma konuları aynı olsa da, birbirinden farklı olmuş. Esasen bu beklenen ve normal bir durum olmakla birlikte bazı temel konularda birbiri ile çelişen kararların alınmış olduğunu da dikkatli bir okuyucu rahatlıkla fark edebilir. Ayrıca bazı konularda -ki bunların başında önemine binaen danışmanlık konusu geliyor- mükerrer tavsiye kararların yer aldığını da söyleyebiliriz. 

Çalıştayın Önemi

Türkiye’nin kalkınması ve büyümesi için doktora eğitiminin önemi, doktora eğitiminin hali hazırdaki durumu, yükseköğretim politikaları açısından kritik bir konu olması gibi sebeplerden böyle bir konunun ciddi bir çalıştayda ele alınması ve etraflıca tartışılması tarihi bir gelişmedir. Bu sebeple öncelikle bu çalıştayı düşünen, planlayan, uygulayan ve katılanlara teşekkür ederim.

Bu denli önemli, kapsamlı ve nitelikli bir çalıştay sonucunda onca kararın arasında sadece bir maddenin basının ve kamuoyunun gündemine girmiş olması olumsuz bir durum mudur yoksa bir iletişim stratejisi midir, bunu tam olarak bilemem. Ancak bu tartışma vesilesiyle Türkiye’de doktora eğitiminin gündemde yer bulmasını değerli ve yararlı bulduğumu da ifade etmeliyim.

Bu denli kapsamlı ve nitelikli bir çalıştay sonucunda sadece bir maddenin kamuoyunun gündemine girmiş olması olumsuz bir durum mudur yoksa bir iletişim stratejisi midir?

“Üç Özgün Makale Bir Doktora Tezi Eder mi” Tartışması

Çalıştayın tartışma konusu olan maddesi sosyal bilimler alanının Araştırma ve Tez Süreci başlıklı son bölümünün sondan üçüncü kararı. Benzer bir kararın diğer alanlarda yer almadığını belirtelim. Tartışma her ne kadar bu çalıştay raporunun yayımlanması ile gündeme gelmiş gibi görünse de hali hazırda benim görebildiğim kadarıyla İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ile İTÜ bu uygulamayı çoktan hayata geçirmiş. Yani esasen bu tavsiye kararı yeni bir keşif değil. Bu durumda lehte ya da aleyhte görüş bildirenlerden özellikle işin içinde bit yeniği arayanların manipülatif davrandıklarını iddia etmek haksızlık olmayacaktır.

Yüzeysel tartışmaları bir tarafa bırakarak işin özüne baktığımızda üç (ya da daha az veya daha çok) makalenin doktora tezi yerine geçip geçemeyeceği konusunda karar verebilmek için bazı diğer hususlarda anlaşmamız gerektiği düşüncesindeyim. Öncelikle Türkiye’nin gerek akademide gerekse de ekonomik ve sosyal hayatın içinde daha fazla doktoralıya ihtiyacı olduğu açık bir gerçektir. Madalyonun diğer yüzünde ise yine Türkiye’de doktora eğitiminin ve doktora tezlerinin niteliği tartışılmaktadır. Doktora eğitimi ile ilgili diğer bir can yakıcı konu ise doktora süresinde eğitimi tamamlamadan ayrılanların oranlarının yüksekliğidir. Doktoralı sayısını artırmak, doktoranın niteliğini yükseltmek ve terk oranlarını düşürmek için işe yarar politikalar geliştirmemiz gerekmektedir. Nitekim çalıştay kapsamında alınan yüzlerce karar da bu ihtiyaca matuftur ve çoğunlukla yerinde ve yarayışlı kararlardır.

Tartışma her ne kadar bu çalıştay raporunun yayımlanması ile gündeme gelmiş gibi görünse de hali hazırda İZÜ ile İTÜ bu uygulamayı hayata geçirmiş. 

Basit Sayısal Eşitlik Modeli!

Çalıştay sonrası ortaya çıkan bu kararların içinde kanaatimce en geçersiz ya da yersiz olanı üç makalenin bir doktora tezi yerine geçebileceğine yönelik karardır. Türkiye’de akademide benzer basit sayısal eşitlik mantığının farklı örnekleri bulunmaktadır. Mesela bir lisansüstü program açmak için profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi sayıları arasındaki denge arayışı buna en uygun örnektir. Oysa akademi, bütün bilimsel zeminine karşılık, basit sayısal eşitlik mantığına en uzak alandır. Dolayısıyla bu kadar basit bir önermenin/uygulamanın başta bilimsellikle, çoklu bakış açısıyla ve derinlikle ilgili bir arızası olduğu açıktır.

“Doktora Tezi” ile “Makale”nin Farkı

Diğer taraftan doktora tezi ile makale birbirinden farklı bilimsel metinlerdir. Şüphesiz her ikisi de bilimsel bir yenilik içerir, her ikisi de yazılı metinlerdir ve her ikisi de bir şekilde diğer bilim insanlarının değerlendirmelerinden geçerek kabul edilir. Ancak doktora tezi, bir öğrenme, gelişme ve özümseme sürecinin son merhalesi olarak değerlendirilmelidir. Doktora tezi, bilimsel bir yenilik getirmesinin yanı sıra bir ölçme-değerlendirme yöntemi ve sürecidir. Doktora eğitimi ve doktora tezi yazma süreci akademiye intisap etme, bilim insanı olma, bilimsel bilgiyi üretme, raporlama ve yaygınlaştırma aşamalarını bir mentor/danışman/süpervizör eşliğinde öğrendiğimiz süreçtir. Diğer taraftan bilim, evrensellik niteliği ile öne çıkarılsa da doğası gereği bir kültür ürünüdür. Bu da bilimsel bilginin kendisini ve üretim sürecini kültürel olanla sıkı bir ilişki içine sokmaktadır.

Doktora tezi, bir öğrenme, gelişme ve özümseme sürecinin son merhalesi olarak değerlendirilmelidir.

“Doktoralı” ile “Araştırmacı” Farkı

Üç makalenin bir tez yerine sayılıp sayılamayacağı konusunun diğer bir boyutu da doktora mezunun kim/ne olduğu ile ilgilidir. Doktora mezunu bir bilim insanı mıdır, bir öğretim üyesi midir, bir uzman mıdır, yoksa bağımsız araştırmacı mıdır? Doktoralı olmak, yerel bağlamda -Türkiye’yi kastediyorum- çoğunlukla öğretim üyesi olabilmenin, dolayısıyla akademide ders verebilmenin ve tez danışmanı olabilmenin temel koşuludur. Oysa bir konuda uzman olmak, akademide ders verebilmek ya da bağımsız bir araştırmacı olabilmek için doktor olmak gerekmemektedir. Bu durumda doktora, ayırıcı özelliği itibari ile bilim insanı olmanın temel koşulu ve bu insanın yetişme sürecini ifade etmektedir. O halde, diğer bütün koşulları ve tanımlarının önünde olmak üzere doktoralı olmak, bilim insanı olmakla eş anlamlıdır. Sonuç olarak bilim insanı olmak bir alanda kuramsal bilgiye sahibi olmayı, bilimsel araştırma süreçlerine hâkim olmayı ve bilime katkı sağlamayı gerektiriyorsa bu durumda üç (ya da daha çok ya da az) makale (uluslararası kitap bölümü vb.) değil bir bilimsel araştırma deneyimi yürütülmesi ve sonuçlandırılması doktora tezi olarak kabul edilmelidir.

Doktorant, bu süreçte bir ya da daha fazla sayıda özgün makale yayınlayabilir, bilimsel bildiriler sunabilir, konferans, seminer verebilir, atölyeler yapabilir, projeleri yürütebilir, politika analizleri ve önerileri yapabilir. Ama bunların hiçbiri doktoralı olmanın kapsadığı geniş çerçeveyi oluşturamaz.

Sözün Özü

Doktoralı sayısını artırmak, doktoranın niteliğini yükseltmek, doktora terklerini önlemek, üniversitelerimizde, hadi daha açıkça söyleyelim, akademisyenlerimizde doktoranın ciddiyetine uygun tutum ve davranışları geliştirmek için basit sayısal eşitlik mantığından ziyade hesap verebilir, şeffaf, gelişmeyi teşvik eden yapılar ve mekanizmalar kurmamız gerektiğini düşünüyorum.

0 yorum

Diğer Yazılar