İLKE Vakfı 2019 yılında başlatmış olduğu Alan İzleme Raporları kapsamında her yıl Hukuk İzleme Raporu yayımlamaktadır. Bu yıl editörlüğünü yürüttüğünüz rapor Hukuk İzleme Raporu 2021: Türkiye’de Adalete Erişim başlığı ile yayımlandı. Hukuk İzleme Raporları ile neyi amaçlıyorsunuz ve sizce bu rapor alandaki hangi boşluğu doldurmaktadır? (Ahmet Sait Öner)
İLKE Vakfının yayımladığı diğer alan izleme raporları gibi Hukuk İzleme Raporları da alandaki mevcut durumun toplumsal yansımasını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Hukuk alanında yaşanan aksaklıkların toplumsal maliyeti ne şekilde tezahür etmekte, müspet gelişmelerin hukuk sistemine ve topluma katkısı nasıl olmakta, hukuk alanındaki veriler ile çözüm önerileri sunulabilir mi ve geleceğe dair nasıl bir perspektif çizebiliriz şeklindeki sorulara aranan cevapların tamamı Hukuk İzleme Raporlarının amacını ortaya koymaktadır.
Hukuk, ülkenin gündeminde her zaman kendine yer bulan, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren ve yaşamın her boyutunda etkisi hissedilen bir alan. Aynı zamanda sadece yargısal sürece indirgenerek tanımlanamaz ve ekonomik, psikolojik, sosyolojik süreç̧ ve dinamiklerle de ilintili. Bu nedenlerle bu rapor hukuk alanını bütüncül bir perspektifle ele alarak sosyoloji ve iktisat başta olmak üzere disiplinlerarası bir yaklaşımla hazırlandı.
Bu yaklaşım ile alandan elde edilen tüm veriler tek tek değerlendirilip grafiğe döküldü. Yaklaşık 300 istatistiksel veri ve grafik oluşturuldu. Böylece somut veriler üzerinden Türk Hukuk Sisteminin bir panoraması çıkarıldı. Bu evsafta bir rapor Türkiye’de ilk ve tek olma özelliğini taşıyor ve bu alandaki boşluğu dolduruyor. AYM’den, ilk derece mahkemelerine kadar tüm mahkemeler, kanun yolları, cezaevleri, barolar, Sayıştay, Adli Tıp Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurumu gibi birçok kurum bu rapor kapsamında etraflıca analiz edildi. Bunun yanı sıra Türkiye’de adalete erişim dosyası ele alınarak bu alandaki mevcut durum kapsamlı bir şekilde incelendi.
2021 yılı Türkiye’de hukuk sisteminin genel görünümünü incelendiğinde hangi hususlar dikkat çekmektedir? (Ahmet Sait Öner)
Türk Hukuk Sistemi’nde 2021 yılı ele alınırken en başta ve öncelikle mahkemeler analize konu edildi. Zira Türk yargı işleyişi, adalete erişimin yol haritası gibidir. Yargının işlevsel görünümündeki düzelme bu bağlamda müspet katkı sunduğu gibi, her türlü aksaklığın ise adalete erişimde menfi etkisi olduğu aşikârdır. Bu yönleriyle Türkiye’de mahkemelerin oturmuş bir işleyişinin olduğunu söylemekle beraber birtakım sorunların devam ettiğini de görmekteyiz. FETO operasyonları ile yargıda yapılmak zorunda kalınan ihraçlar ile yoğun soruşturma, kovuşturma süreçlerinin bu sorunları arttırdığını müşahede etmekteyiz. Sorunların temelinde bulunan yargılama sürelerinin uzunluğu son beş yılda hâkim ve savcı sayısının dörtte bir oranında arttırılması ile hafifletilmeye çalışıldığı görülüyor. Bunların yanı sıra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruların arttığı, bu oranda Anayasa Mahkemesi kararlarının sisteme katkı sunduğu, Dijitalleşme gibi dünyada nevzuhur gelişmelere karşı adaptasyonun hızlı olduğu, arabuluculuk, uzlaştırma gibi alternatif uyuşmazlık çözümlerinin etkinliğini arttırdığını dikkatleri çekmektedir.
Türkiye’deki hukuk sisteminde yargılama sürelerinin uzunluğu en önemli problemlerden biri olarak görülmektedir. Bu durumun önüne geçilmesi için yargıda dijitalleşme pratiklerinin arttırılması, hedef süre uygulaması, hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı olarak arabuluculuk kurumlarının kabul edilmesi gibi uygulama ve önlemler sizce faydalı olmakta mıdır? Türkiye’de yargılama süreleri nasıl düşürülebilir? (Abdurrahman Savaş)
Tüm alanlarda olduğu gibi yargıda da dijitalleşme giderek artmaktadır. Gerek davaların dijital ortamda açılması, bilgi ve belgelerin dijital olarak yüklenmesi, tebligatların ve duruşmaların dijital sistemler aracılığı ile yapılması e-devlet ve UYAP tabanlı olarak diğer bazı usuli işlemlerin gerçekleştirilmesi yargılama sürelerini oldukça kısaltmaktadır. Bu sayede fiziki olarak yapılacak işlerin dijitale aktarılmasından tasarruf edilecek zaman ve para ile yargının daha da geliştirilmesi mümkün olabilecektir. Kanaatimce hedef süre uygulaması bazen işlerin aceleye getirilmesine neden olmakta, sürenin aşılmaması için işlemler hemen tamamlanmakta ve belki bir iki gün veya bir iki hafta gecikmeli ama daha sıhhatli bir şekilde tamamlanabilecek işlemler daha sonra tekrar ele alınmak durumunda kalmaktadır. Bu nedenle hedef süre uygulamasından öte gecikmelerin nedenleri tespit edilerek doğrudan bunlara yönelik çözümler getirilmesi daha yerinde olur.
Bildiğiniz üzere Türkiye’de meşhur bir deyim var, sana dava açacağım ve mahkemede sürüm sürüm süründüreceğim. Bu sözün özünde amaç sorunu çözmekten öte muhataba eziyet çektirmek. Bunun en önemli nedenlerinden biri de iletişimsizlik ve toplumda giderek artan bencillik. İnsanlar birbirlerini dinlemiyorlar, anlamıyorlar. İş mahkemeye düşünce de sorun iyice büyüyor. Bu nedenle gerek zorunlu ve gerekse ihtiyari arabuluculuk gibi alternatif çözüm yollarının yaygınlaştırılması önem arz etmekte. Pek çok sorunu konuşarak çözebiliriz ama maalesef buna yanaşmıyoruz. Belki bir tarafını kamunun oluşturduğu uyuşmazlıklarda arabuluculuk kurumunun yerleşmesi ve beklenen amaca ulaşması birey devlet arasındaki iletişimin de gelişmesine bağlı olarak biraz gecikebilir. Ancak kişi temel hak ve özgürlüklerinin hem devlet hem de vatandaşlar açısından gelişmesi ve yerleşmesi bu sorunların da çözümüne hız kazandıracaktır.
Sorunu çözmenin en kolay yöntemi sorun çıkmasına engel olmaktır. Bu da bireylerin önce kendisine saygı duyması sonra diğer bireylere ve topluma saygı duyması ile gerçekleşir. Bu noktada en önemli görevin eğitimcilere düştüğü kanaatindeyim. Bireylerin aile içerisinde eğitiminden başlayarak tüm eğitim katmanlarında temel ailevi ve sosyal değerler ışığında eğitilmesi sorunları önemli ölçüde azaltacak, azalan iş yükü sebebi ile mahkemeler daha rahat çalışacak, her sorun mahkemeye gitmeyecek ve sorunların önemli bir kısmı kaynağında çözülecektir.
Hukukçular ve avukatlar içerisinde hukuk fakültelerindeki ve yıllık mezun sayısındaki artışın olumsuz sonuçlar doğurduğu ön kabulü olmasına rağmen; toplumun hukuk hizmetlerine erişiminde sorunların yaşandığı görülmekte, 100 bin kişi başına düşen hâkim/savcı/avukat sayısında Türkiye’nin OECD ortalamasının altında olduğu tespit edilmektedir. Tüm bunlar düşünüldüğünde toplumun hukuk hizmetine erişimini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu tartışma hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Tabi bu soru böyle kısa bir ortamda cevaplanamaz. Bununla ilgili saatlerce süren konuşmalar yapılabilir. Ancak kabaca ifade etmek gerekirse hukuk fakültelerinin sayısının arttırılması bu alandaki sorunların çözülmesine maalesef tam olarak katkıda bulunmuyor. Yeterli altyapı ve hoca olmadan hukuk fakültesi açmak, hem yeni açılan hukuk fakültelerinin gerektiği gibi çalışmasını ve istenen kalitede öğrenci yetiştirmesini temin etmiyor hem de bunlara destek vermek zorunda kalan mevcut hukuk fakültelerinin eleman sayısını azalttığı gibi iş yükünü arttırıyor. Bu şekilde yetersiz bir eğitimle bir şekilde mezun olan öğrenciler hâkim, savcı veya avukat olduklarında sorunların çözümünde de gerekli performansı sağlamakta yetersiz kalabiliyorlar. Hocaların artan iş yükü nedeni ile test şeklinde yapılan sınavlar, öğrencilerin kendilerini ifade etmesine engel olabiliyor, yazılan dilekçeler, iddianameler ve verilen kararlar istenilen düzeyde olamayabiliyor.
Diğer bir yandan hâkim, savcı ve avukatların yeterli donanımla mezun olamaması durumu, yargı sürelerinin de uzamasına neden olabiliyor. Vatandaşların hukuk hizmetine erişiminde sorun yok belki ama kaliteli hukuk hizmetine erişim hususu istenilen düzeyde değil. Kanaatimce, araştırma üniversitelerinin farklı olan misyonunu göz ardı etmeden yeni hukuk fakültesi açmak yerine altyapısı ve öğretim elemanı yeterli olan hukuk fakültelerinin kontenjan sayısını en azından geçici bir süre için arttırmak daha makul bir çözüm. Hem bu sayede öğrenciler daha donanımlı yetişir, hem de yeterli hukukçu sayısına ulaşıldığında sektördeki hukukçu enflasyonunun olumsuz sonuçlarını önlemek için kontenjanların tekrar kısılması sureti ile sorun çözülebilir.
Belki bu çözüm yöntemi OECD ortalamasına ulaşma ya da ideal hukukçu sayısına ulaşma sürecini biraz uzatabilir ama ileride telafisi çok zor olacak sonuçlardan kaynağında kurtulmak için bunun daha uygun bir yol olduğu kanaatindeyim. Diğer türlü yeterli sayıya ulaşıldıktan sonra kontenjan kısmak yeterli olmayabilir ve bazı hukuk fakültelerinin kapatılması gündeme gelebilir. Bu da pek çok farklı ve yeni sorun demektir. Bu fakülteler kapatılmadan mevcut haliyle öğrenci almaya devam ederlerse bu daha korkunç bir sonuç demektir. Bu nedenle çok acele etmeden, planlı, etkili ve sektörün sorunlarına çözüm getirirken yeni sorun oluşturmayacak yöntemlerin benimsenmesi daha uygun bir çözüm olacaktır.
Türkiye’de adalete erişim noktasında yaşanan temel problemler nelerdir? Adalete erişimdeki engelleri en aza indirmek için orta ve uzun vadede hangi politikalar uygulanabilir? (Ahmet Sait Öner)
2021 Hukuk İzleme Raporu bağlamında adalete erişimde en temel problemlerin yargılama süreleri, yargılama giderleri, alternatif uyuşmazlık çözümlerinin uygulamaları, eşitlik ilkesinin ihlali gibi meselelerin olduğu görülmektedir. Raporda da yer alan tespit ve çözüm önerilerini kısaca şöyle özetleyebilirim:
- Adalete erişim, adaletin tesis ve tecellisinin temel bir gereğidir. Dolaysıyla adalete erişim, sadece sağlanması değil aynı zamanda etkin kullanılması ve geliştirilmesi gereken hukuki bir güvence olarak ele alınmalıdır. Bu nedenlerle yapılacak olan tüm yasal düzenlemelerde adalete erişim öncelikli bir erek olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
- Artan dosya sayısı karşısında hâkim savcı ve adli personel sayısının arttırılması elbette çözüme katkı sunacaktır. Ancak arabuluculuk ve uzlaştırma müessesesinin ikamesi gibi daha yapısal çözümler bu anlamda etkin bir çözüm mekanizması olarak öne çıkmaktadır. Yargıda hedef süre uygulamasının teşvik edici etkisi, İstinaf kanun yolunun yürürlüğe girmesi gibi uygulamalarda burada zikredeceğimiz müspet gelişmelerdir.
- Adalete erişiminin zahmetsiz hale getirilmesi gerekmektedir. Yargı sisteminin etkin kullanımı açısından gerekli olan dava açılış harçları, bilirkişi masrafları, tebligat vs. dosya masraflarının tümden kaldırılması gibi fazla idealize edilmiş bir çözüm elbetteki gerçeklikten uzaktır. Ancak hak arayışında ekonomik yetersizliğin engel oluşturmasına da müsaade edilmeyecek takip ve denge mekanizmalarının etkin kullanılması gerekmektedir. Örneğin hazineye/kamuya karşı açılan davalarda vatandaş aleyhine karşı vekâlet ücreti uygulamasının kaldırılması, adli yardım uygulamasında aleyhe neticelenen davalarda vekâlet ücretine hükmedilmemesi, bilirkişi ve tercümanlık hizmetlerinin ekonomik durumlara göre sunulması adalete erişimi kolaylaştırıcı hizmetler olacaktır.
- Adalete erişimde yabancılar ve dezavantajlı kişi ve grupların herkes gibi istifadesi eşitlik ilkesi gereğidir. Bu anlamda rapor ana bölüm yazarlarından Dr. Öğretim Üyesi Vahap Coşkun’un tespitleri önemli. Özellikle mülteci, sığınmacı ve yabancı karşıtlığına yönelik ilköğretimden başlayarak insan hakları temelli müfredat oluşturulması, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Baroların herkesin hakkını savunan bir kamuoyu oluşturmak için işbirliği yapması gibi çözüm ve tavsiyeler öne sürülebilir.
- Dijitalleşen dünya sisteminde hukuk sitemlerinin nasibini almaması düşünülemez. Dijital suçlarla beraber bizatihi yargıda dijitalleşme bu bahiste önemli oluyor. Dijitalleşme ile ilgili yoğun bir kanunlaştırma hareketi beklenmektedir. Ancak bilişim hukuku ile ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemelerde Türkiye toplumunun yapısına dikkat edilmeli, kanunlaştırma hareketleri bu hususlar muvacehesinde yapılmalıdır.
- Son olarak hukuk sistemlerinin değerlendirilmesini sadece şekli şemada var olan mahkemeler vs. kurumlara indirgeyerek yapmak doğru olmaz. Hukuk sistemi, aynı zamanda hatta öncelikle bu sistemin esasını oluşturan inanç ve düşünce sistemi, toplumsal kodları, tarihsel kökleri ifade eder. Zira şekil esasa göre inşa edilir. Bu anlamda Türk Hukuk Sistemi ele alınırken sistemin iskelet yapısını oluşturan mahkemeler vs. kurumlarla beraber sistemin beyni, kalbi, kan dolaşımı demek olan dini, örfi, tarihsel ve güncel tüm meseleleri birlikte ele alarak çözüm üretmeliyiz.
***
İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı’nın 2019 yılında başlattığı Alan İzleme Raporları Projesi kapsamında Eylül 2022 tarihinde yayımlanan Hukuk İzleme Raporu 2021: Türkiye’de Adalete Erişim raporuna buradan erişebilirsiniz.