Minguzzi Davası Etrafında Çocuk ve Mağdur Tanımının Yeniden Düşünülmesi - İLKE Analiz

Minguzzi Davası Etrafında Çocuk ve Mağdur Tanımının Yeniden Düşünülmesi

Hafsa Nur A. Engeloğlu

1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” ifadesi yer alır. Bu belgeyle 18 yaş altı bireyler evrensel olarak “çocuk” kabul edildi ve diğer bütün sözleşmeler bu sınırı esas aldı. Askerlik, evlilik, oy verme, ehliyet alma gibi durumlarda da bu yaş, sınır olarak belirlendi.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun biçimde Türk Ceza Kanununa göre çocuk 18 yaş altındaki, yaşa göre cezai sorumlulukları çeşitli kademelere ayrılmış bireylerdir. Esasında cezai sorumluluk yaşı 12’dir. 0-12 yaş arası bir çocuk suç sayılan bir fiili işlese dahi cezai sorumluluğu bulunmazken, 12-15 yaş arası çocukların sınırlı ceza sorumluluğu vardır. 15-18 yaş arası çocukların ise cezai sorumluluğu olmakla birlikte yetişkinlere kıyasla indirimli ceza uygulanır.

Suça sürüklenen çocuk kavramının tarihine hızlıca bir göz gezdirdiğimizde bunun 19. yy sonlarında ABD’de ortaya çıktığını, 20. yy boyunca İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde de benimsendiğini görüyoruz. Türkiye’de kavramın hukuki metinlere girmesi 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile 2005 yılında gerçekleşti.

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile resmileşen “suça sürüklenen çocuk kavramı”, çocuğun korunması ve rehabilitasyonunu esas alan bir temele dayanıyor. Çocuğun yüksek yararını gözetme ilkesi soruşturmadan itibaren yargılamanın bütün aşamaları için geçerli hale geldi. Çocuklara özgü kurulan zorunlu mahkemeler; eğitim, danışmanlık, sağlık, barınma ve bakım tedbiri gibi koruyucu ve destekleyici tedbir kararları verebiliyor. Bunun yanı sıra çocukların ifadelerinin pedagog, psikolog veya sosyal çalışmacı eşliğinde alınması da bir diğer zorunluluk haline geldi. Çocuk söz konusu olduğunda, tutuklama veya hapis en son başvurulacak yöntem olarak düşünülüyor.

Tüm bu tanımlayıcı bilgilerden sonra değinmek istediğimiz esas meseleyi ele alabiliriz. 24 Ocak 2025’te oldukça kalabalık bir pazar yerinde 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi’nin 15 ve 16 yaşındaki akranları tarafından defalarca bıçaklanmak suretiyle öldürülmesi ve devamında ailesinin ve avukatının ölüm tehditleri alması, mezarının saldırıya uğraması, kamuoyunun olaya ilgisini artırarak suça sürüklenen çocuk kavramını tartışmaya açtı. Savcılığın Minguzzi cinayetinin soruşturmasını “organize suç örgütü” kapsamına alması esasında davanın sadece bir cinayet olarak ele alınmayacağını gösterse de kamuoyu vicdanını teskin etmeye yetmedi.

28 Mayıs 2025’te Konya’da 4’üncü sınıf öğrencisi Yusuf Taşkın’ın tartıştığı sınıf arkadaşı tarafından boğazının sıkılması sonucu vefat etmesi, çocuk ve suç konusunu gündeme getiren bir diğer olaydı. Yusuf Taşkın’ın abisinin de benzer şekilde okulda tartışma sonucu kalp krizi geçirerek vefat ettiği öğrenildi.

Lise çağındaki gençlerin karıştığı birçok kavga ve şiddet haberiyle birlikte şiddet olaylarının ilkokula kadar inmesi şiddet vakalarının münferit, istisna birer olay olarak ele alınmasını zorlaştırmaktadır. Dünya genelinde de artan bir şiddet eğiliminin olduğu bir gerçektir.

Çocuğun suça sürüklendiğinin düşünülmesi, esasında bu çocukların başka bir suçun -özellikle yaralama ve istismar gibi- mağduru olmaları sebebiyledir. Kavram zaten çocuğun fail değil mağdur, edilgen olduğuna işaret eder. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu çocukların mağduriyetlerinin suç işlemeden önce giderilmesi gerekliliği ve mağdur olduğu için gerçekleştirdiği düşünülen suç teşkil eden fiile meşruiyet zemini oluşturulma tehlikesidir.

2018 yılında yayınlanan, 12-15 yaş arası suça sürüklenen çocukların tıbbi kayıtları retrospektif değerlendirildiği “Suça Sürüklenen Çocukların Klinik ve Sosyodemografik Özelliklerinin Değerlendirilmesi” başlıklı makalede,  çoğunluğu (%87.1) erkek olan bireylerin “%55.4’ünün işlediği iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve davranışlarını yönlendirebildiği” saptanmış ve  %32.7’sinde tekrarlayan suç öyküsü tespit edilmiştir.

Daha geniş bir çerçeveden meseleyi ele alırsak; internet üzerinden her şeye erişimi olan, suçu ve cezayı bilen, işlenen kötü fiille övünerek kendi çevresinde bir hiyerarşi zemini oluşturduğunun farkında olan “çocuğu” mağdur kabul etmek başka bir açıdan bakıldığında da suçunu mazur görmeyi ve yeni suçlara zemin oluşturmaya imkan sağlamaz mı? Minguzzi’nin katili, söz konusu fiili işledikten dakikalar sonra sosyal medya üzerinden paylaşım yapabiliyor. Önceki paylaşımları incelendiğinde silahla poz verdiği görülüyor. Böyle bir durumda “sürüklenme”den söz etmek, realiteyi görmezden gelerek çocuğun iradesini de küçümsemeyi gerektirir. Burada gerçekten bir mağdurdan söz edebilmek söz konusu mudur?

“Sürüklenme”den söz ettiğimizde, daha hafif cezalarla topluma yeniden karışan bu çocukları toplumdaki diğer suç odaklarının da açık hedefi hâline getirme potansiyelini de gözden kaçırmamak gerekir. Çocukların daha hafif cezalarla yargılandığı bir sistemde koruyucu ve önleyici tedbirleriniz baskın değilse, suça karışan çocuğun başkaları eliyle tekraren suça karışması oldukça muhtemeldir. Küçük yaşlarda suça karıştığı gerekçesiyle güvenlik birimlerine getirilen çocukların yeniden suça karıştığı açıktır. 18 yaş altı her bireyin çocuk kabul edilmesi hukuki bir eşik olmakla birlikte her çocuğun ahlaki olarak masum olduğu anlamına gelemeyeceğini de göz önünde bulunmak gerekir. Bu sebeple bazı vakalarda çocuğun özgür ve bilinçli bir fail olduğu kabul edilerek hareket edilmelidir. Nitekim 24 Kasım 2023’te Muğla’da annesini öldüren 18 yaşındaki “çocuğa” indirim uygulanmaksızın verilen 24 yıllık hapis cezası kararının gerekçesinde; “Hayatın olağan akışına uygun olmayan istek ve taleplerini yerine getiren ve hatta imkanları ölçüsünde hala başta suça sürüklenen çocuk ve kardeşine iyi bir annelik yapabilmek adına elinden geleni yapan müteveffaya karşı gerçekleştirilen eylemler dikkate alındığında suça sürüklenen çocuk hakkında takdiri indirim nedenlerinin uygulanmaması kanaatine varılmıştır” denildi.

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı’nın Minguzzi davası sürecinde “Suça sürüklenmiş çocuklar mağdurdur. Bu laf hoşunuza gitmese de gerçek budur.” şeklindeki ifadesi sonrasında Baro’nun yayınladığı açıklamada yer alan “Çocukların yaşam hakkını savunmak ve onlar için güvenli bir gelecek inşa etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.” ifadeleri zaten tam olarak da Minguzzi ve hayattan koparılan diğer çocuklarımızı suçludan korumamız gerektiği gerçeğini itiraf etmiyor mu?

Suç işleyen çocuğun mağdur olarak ele alındığı sisteme aksi yönden bakılmasını öneriyorum. Evrensel bir gerçek olduğunu iddia ettiğimiz çocuğu koruma refleksiyle cezadan ari tuttuğumuz çocukların zarar verdiği mağdur çocukları nasıl koruyacağız? Suç teşkil eden hiçbir eylem gerçekleştirmemiş, yolunda ve işindeki çocukları silahla fotoğraf verebilecek ve bununla övünebilecek kadar “büyümüş” çocuklardan neden koruyamadığımızı düşünmek gerekmiyor mu? Suçun çok öncesinde devreye girmiş olması beklenen önleyici tedbirlerin yeterli olmadığı düşüncesinden dolayı suç işleyen “çocuk”ları cezadan muaf tutarak özür mü diliyoruz?

Çocuk failin yaşı, psiko-sosyal durumu, suçun ağırlığı ve işleniş şekli dikkate alınarak, “suça sürüklenen çocuk” teriminin mutlak ve tek tanım gibi kullanılması sorgulanmalıdır. Faille mağdur arasındaki dengeyi bozan “suça sürüklenen çocuk” kavramı daha fazla tartışılarak, literatürde de yer alan “yüksek risk grubundaki çocuk” gibi kavramların ortaya çıkması, çocuk adalet sistemine yönelik eleştirel perspektifin gelişmesi ve önleyici, rehabilite edici tedbirler açısından daha güçlü, somut adımların atılması gerekir.

0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap