Türkiye'nin Eğitim ve Kültür Politikalarının Suriyeli Göçmenlerin Uyum Sürecine Etkisi Nedir? - İLKE Analiz

Türkiye’nin Eğitim ve Kültür Politikalarının Suriyeli Göçmenlerin Uyum Sürecine Etkisi Nedir?

Osman Ülker

Suriye’de patlak veren iç savaşın üzerinden 10 yıl geçti. Savaşın ilk dönemlerinden itibaren açık kapı politikası yürüten Türkiye’de, son verilere göre Suriyeli göçmen sayısı 3.5 milyonu aştı. Suriye’de yaşanan iç karışıklığın yakın bir tarihte sona ermeyeceğinin anlaşılması ile birlikte, ülkeye sığınan göçmenlere yönelik “misafir” yaklaşımı da, yerini daha gerçekçi olan “uyum” politikalarına bıraktı.

Bu alanda temel sorumluluk Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne yüklenmiş durumdadır. Bununla birlikte yabancı bir topluma entegre olmak isteyen göçmenler için, uyumun önündeki en büyük engeli dil ve kültürel farklılıklar oluşturmaktadır. Bu bakımdan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın (KTB) uyum konusunda önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu yazıda, Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının takip ettiği politikaların Suriyeli göçmenlerin uyum sürecine nasıl katkı sağladığını tartışmaya açmak istiyorum.

Algılar ve Mesafeler                                                                                  

Suriyeli göçmenlerin ülkeye gelmeye başlamasıyla birlikte, yaşadıkları problemleri ve Türk toplumunun sığınmacılarla ilgili algısını öğrenmek üzere ulusal ve uluslararası kurumlar aracılığıyla birçok rapor hazırlandı. Bu raporlar incelendiğinde, özellikle Suriyeli göçmenlere yönelik olumsuz algının, kültürel mesafenin ve Suriyelilerin toplumun bir parçası olamadığı gerçeğinin değişmediği görülmektedir. Mesela Murat Erdoğan’ın 2020 yılında UNHCR’ye hazırladığı raporda, toplumunun göçmenlere yönelik olumsuz algısındaki konu içeriklerinin bile değişmediği görülmektedir:

Tablo.1. Türk Toplumunu Suriyelilerle ilgili Algısı (Erdoğan, 2020)

Yine aynı rapora göre, Türk toplumu Suriyelilere yönelik sosyal mesafe koyduğu; fakat özellikle Türkçe bilen Suriyelilerin, kendilerini toplumun bir parçası olarak görme eğiliminin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada uyum meselesinin, hem göç eden hem de kabul eden kesimi kapsayan geniş bir fenomen olarak ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Vatanını terk ederek başka ülkelere sığınmak zorunda kalmak, bir göçmenin karşılaştığı tek problem değildir. Bir göçmen için yolculuk başarılı olsa bile, karşısına yeni bir toplumsal yapı, farklı bir kültür ve dil çıkacak, kendini kabul ettirmek ve şartlara ayak uydurmak gibi aşması gereken başka engellerle mücadele etmek zorunda kalacaktır. Bu sebeple geldikleri topluma uyum sağlamayı tek başına göçmenlerin üzerine yüklemek hata olur. Göçmenler için dil ve kültürleşme uyum için gerekliyse, göçmenlere yönelik ön yargılar ve olumsuz algıları yıkmak da kabul eden toplum için bir yükümlülüktür.

“Bir göçmen için yolculuk başarılı olsa bile, karşısına yeni bir toplumsal yapı, farklı bir kültür ve dil çıkacak, kendini kabul ettirmek ve şartlara ayak uydurmak gibi aşması gereken başka engellerle mücadele etmek zorunda kalacaktır.”

 Kervanı Yolda Düzmek: Eğitim Politikaları

Türkiye’ye sığınan göçmenlerin sayısı yıllar içinde arttıkça, eğitim alması gereken çocuk nüfusu da aynı oranda artmıştır. Son verilere göre, Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenlerin 1/3’ünü eğitim yaşındaki çocuklar oluşturmaktadır. Rakamın büyüklüğü bir taraftan sorunun doğrudan muhatabı olan MEB için bir meydan okuma oluştururken diğer taraftan, eğer başarılı bir politika üretilirse, göçmenlerin büyük bölümünün uyum ve iletişim sorunlarının çözümüne önemli bir katkı sağlanmış olacaktır. Konuya devam etmeden önce, eğitim politikalarını  netleştirmek için saatleri biraz geriye almak gerekir. Yıllar içinde MEB’in eğitim konusunda takip ettiği rota, devletin göçmenlere karşı genel politikalarıyla uyum gösterir: İlk evre şaşkınlık ve kaos, ikinci evre gerçekle yüzleşme, üçüncü evre ise kurumsallaşma şeklinde gerçekleşmiştir. 2012 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer: “Orada çocukların eğitimini ihmal etmemekle birlikte, ailelerin Türkiye’de kalmalarını pekiştirecek bir tavırdan da uzak bir üslup içinde yapmaya çalışıyoruz.” açıklamasını yaptığında, eğitimin geçici olacağını umut ederek dar kapsamlı önlemler alınmıştı. Kaos döneminde eğitim, kamplarda Arapça olarak gerçekleştirilmiş, kamp dışındaki Suriyelilerin eğitimi ise, sivil toplumun inisiyatifine bırakılmıştı.

2014 yılına gelindiğinde kamp dışındaki göçmenlerin, kamplarda yaşayanlardan daha fazla olmaya başlaması ve Suriye’deki iç savaşın kısa süre içinde sona ermeyeceğinin netleşmesi, gerçeklerle yüzleşmeyi gerekli hale gelmiştir. 2014 yılında MEB yayınladığı bir kararname ile kayıtlı göçmen çocukların devlet okullarında eğitim almasının önünü açmıştır. Fakat bu kararı takip eden dönemde kamp ve geçici eğitim merkezlerinin devlet okullarına tercih edildiği görülür. Bunun en önemli sebebinin, buralarda halen eğitim dilinin Arapça olmasıdır. Bu sebeple hem iletişim hem uyum konusunda beklenen ilerleme kaydedilememiştir.

2016 yılına gelindiğinde artık işlevini yitiren kamplarda ve geçici eğitim merkezlerinde Arapça eğitimine devam edilerek çocukların yaşadıkları topluma entegre olmalarının imkansız olduğu görülmüştür. Bir zorunluluk olmadığı müddetçe, ailelerin çocuklarını devlet okullarına göndermeyeceği de anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra, okullara kayıt olan göçmen çocukların bu konuda önceden eğitim verilmemiş öğretmenlerle sağlıklı bir eğitim alamadıkları da tespit edilmişti. Bu sebeple göçmenlere eğitim konusunda radikal adımların atılması gerektiği ortaya çıktı. MEB ve AB Türkiye Delegasyonu ortaklığı ile hayata geçen PİKTES projesi sayesinde, göçmen çocukların Türk eğitim sistemine entegrasyonu için düğmeye basıldı. Geçici merkezler MEB’e bağlandı, eğitim dili Türkçe yapıldı ve ilkokula kayıtlar zorunlu hale getirildi. Proje için yeni öğretmen alımları yapılırken öğrencilerin kırtasiye ihtiyaçları temin edildi ve gerekli görülen yerlerde taşımalı eğitime geçildi. MEB’in göçmenlere yönelik takip ettiği bu politikalar sayesinde, göçmenlerin okullaşma oranı 2018 yılında %60, 2020 yılında ise %65’e çıktı. İlk ve ortaokulda bu rakamlar %80’e ulaştı. Kilis gibi bazı illerde ise bu rakam %90’ın üstünde çıktı.

MEB’in göçmenlerin eğitimine yönelik izlediği politikayla ilgili öne çıkan 3 hususa temas etmek gerekir:

  1. MEB’in eğitim politikaları bir anda ortaya çıkmamış, süreç içinde iyileştirilerek gelişmiştir. Suriyeli göçmenlerin artık ülkenin bir parçası haline geldiğinin anlaşılmasıyla birlikte, göçmen çocukların eğitime entegre edilmesi için gerekli adımlar atılmış ve dört yıl içinde bunun meyveleri alınmıştır.
  2. MEB’in takip ettiği yol mükemmel ve hatasız değildir. Fakat burada önemli olan problemi görebilmek, doğru paydaşlarla iş birliği yapabilmek ve çözüm için harekete geçebilmektir.
  3. Yapılan araştırmalar göçmenlere eşit şartlarda eğitim imkanı sunulduğunda, bulundukları ülkeye uyum sağlamalarının kolaylaştığı ve onlara yönelik ön yargıların azaldığını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan eğitim konusunda takip edilen politikalar göçmenlerin uyumu ve Türk toplumundaki ön yargıların azalması için önemli bir yere sahip olacaktır.

Kayıp Kervan: Göçmenlere Yönelik Kültür Politikaları?

Uyum problemlerinin aşılmasında eğitim kadar önemli diğer alan ise kültürdür. Fakat yazının ilk kısmında temas ettiğim göçmenlere yönelik ön yargılar ve sosyal mesafe meselesi, uyumun önünde önemli bir engel olarak durmaktadır. Nitekim toplumun göçmenlere karşı taşıdığı olumsuz ön yargılar ve kültürel olarak onları kendilerinden çok farklı görmeleri, yıllar içinde hafifletilememiştir. Yine göçmenlerden Türk kültürünü kendi tecrübeleri ile öğrenmeye çalışsalar bile, gerilime sebep olabilecek incelikleri çözmelerini beklemek yanlış olacaktır. Bu noktada KTB’nin devreye girerek, iki toplumun birbiri ile kaynaşmasını sağlayarak, kültürlerini tanımalarına imkan vermesi, ön yargıları giderecek projeler üretmesi ve ortak kültürel değerleri ön plana çıkarması beklenirdi.

Bir araştırmacı KTB bünyesinde neler yapıldığını görmek için, bakanlık arşivini inceleyerek işe başlayabilir. İlk olarak MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na benzer bir şekilde, KTB’nin göçmenlere yönelik bir birim açıp açmadığına bakılabilir. İkinci olarak 2012 yılından itibaren KTB faaliyet raporlarını, göçmenlere yönelik bir faaliyet yapılmış mı? Bu konuda bir proje yürütülmüş mü? Bu alanda bir bütçe ayrılmış mı? gibi sorulara cevap bulabilmek için incelenebilir. Fakat, bu çabalar sonuçsuz kalacaktır. Çünkü KTB bünyesinde göçmenlerle ilgili bir birim oluşturulmamıştır. Üstelik 2012 yılından itibaren faaliyet raporları incelendiğinde, KTB’nin göçmenlere yönelik bir programının olmadığı da görülür. Son olarak, problemin farkına varılmış ve gelecek planları içine göçmenlerin kültürel uyumuna yönelik maddeler konulmuş olabileceği için, 2019 yılında yayınlanan 5 yıllık strateji planı incelenebilir. Fakat araştırmacının yine eli boş kalacaktır. Çünkü 2023 yılına kadar KTB strateji planında, göçmenlerin uyumuna yönelik bir politika ya da bir proje bulunmamaktadır. Kısacası KTB göçmenlere yönelik bir politika ve strateji üretmemiştir ve yakın gelecekte de üretmeyi düşünmemektedir.

“Kısacası KTB göçmenlere yönelik bir politika ve strateji üretmemiştir ve yakın gelecekte de üretmeyi düşünmemektedir.”

Halbuki alışık oldukları kültürden bambaşka bir ortamda yaşamak zorunda kaldıkları için, yerleşik toplumun hiç aklına gelmeyecek sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan göçmenlerin, kültürel uyumuna katkı sağlamak ve onları kabul eden toplumun ön yargılarını yıkmak, kültürden sorumlu bir bakanlık için kolay kolay gözden kaçırılacak bir konu değildir. Kültürel uyumun bir anda gerçekleşmesi mümkün değildir. Uyum bir süreçtir ve birkaç nesli kapsayacak kadar geniş bir zaman dilimine yayılabilir. Fakat bu acelemizin olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine uzun bir süreç alan uyum için bir an önce çalışmaya başlamak gerekmektedir ki, dönüşümün fitili ateşlenmiş olsun. Yine uyum sadece bir kuruma yüklenecek kadar basit bir olgu da değildir. Bu noktada göçmenlerin, kabul eden toplumun, devletin ve STK’ların dahil olduğu bütüncül bir hareket ile sağlıklı bir uyum süreci yaşanabilir. Fakat kültürel alanda gerekli politikaları üreterek bu süreci başlatması gereken kurum KTB’dir. Bu sebeple bakanlığın kendisine şu soruları sormasını umut ediyorum:

Göçmenlerin topluma uyumunu sağlamak için Bakanlık olarak neler yapabiliriz? Kendi kültürümüzü göçmenlere yeterince aktarabiliyor muyuz? Göçmenlerin kültürünü ne kadar biliyoruz? Olumsuz algıları yıkmak için neler yapılabiliriz? Uyumu arttırmak için UNESCO, AB gibi uluslar arası örgütlerden ve Türkiye’deki kültür sektöründen nasıl yararlanabiliriz? Göçmenlerin uyumuyla ilgili taşıdığımız sorumlulukların farkında mıyız?

Hem yazının tamamı hem de bölüm için tercih edilen başlıkların manidarlığı böylece ortaya çıkmaktadır. Maalesef KTB göçmenlerin uyumuna yönelik henüz harekete geçmemiştir. KTB’nin, kurulma amacı göçmenler olan Göç İdaresi gibi uyum konusunu ana gündemi yapmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Fakat özellikle toplumda Suriyeli göçmenlere yönelik olumsuz algıyı yıkmak ve göçmenlerin beraberinde getirdiği kültürel çeşitliliği, ülke kültürünün desenlerine işlemek için harekete geçebilir. Kültür endüstrisiyle iş birliğine giderek, medyada olumsuz göçmen temsilleri yerine, gerçekçi sunumların hazırlanmasına katkı sağlayabilir. Türkiye’ye sığınmak zorunda olan Suriyeli sanatçıları topluma kazandırabilir. Uyumu arttırmak için kültürel çalışmaları destekleyip, çeşitli yaş grupları için atölye ve projeler geliştirebilir. Örnekleri çoğaltmak mümkün; fakat harekete geçilmesi için öncelikle KTB’nin sorunun farkına varmasını beklemek gerekiyor.

0 yorum

Diğer Yazılar