Sosyal ve Ekonomik Etkileri Bağlamında Osmanlı Vakıflarının Tüzel Kişiliği - İLKE Analiz

Sosyal ve Ekonomik Etkileri Bağlamında Osmanlı Vakıflarının Tüzel Kişiliği

Nazan Lila

Klasik dönemde İslam dünyasında kurulmuş olan vakıfların tüzel kişiliğe sahip olup olmadığı ve vakıflarda tüzel kişilik unsurlarının sosyoekonomik alana etkisi literatürde çokça tartışılmaktadır. Tüzel kişilik, belirli özelliklere sahip şahıs ve mal topluluklarının hukuki manada gerçek kişilere benzer şekilde muamele görmesi olarak tanımlanmaktadır. Vakıfların da bir mal topluluğu olması sebebiyle tüzel kişiliği bulunmaktadır. Osmanlı dönemi vakıf kültürünün sosyoekonomik ve sosyokültürel etkileri incelenirken vakfın tüzel kişilik unsurunun büyüme ve kalkınma bağlamında ekonomik gelişmeyi ne şekilde etkilediğini değerlendirmekte fayda var.

Türk toplumunda vakıfların temelde İslam geleneğine dayandığı görülmektedir. İslam dünyasına bakıldığında ise vakıfların ortaya çıkış sebebine dair çeşitli görüş ve teoriler bulunmaktadır.[1] Hz. Peygamber’in bazı mallarını vakıf olarak tayin ettiğine dair rivayetler ve Hz. Ömer’e malını vakfedebileceğine dair tavsiyesini içeren rivayet, vakıfların menşeinin asr-ı saadet dönemine dayandığını düşünen araştırmacıların delilleridir.[2] Vakıfların doğuşu ve gelişimini dönemin toplumsal, siyasi ve iktisadi şartlarına göre değerlendirmek gerektiğini düşünen araştırmacılar ise vakıfların tamamıyla İslami bir müessese olduğu yönündeki görüşlere daha temkinli yaklaşmaktadırlar. Bizans kültürü ile olan coğrafi yakınlık, İslam toplumuna pek çok yeni kurum tanıştırmıştır. Ancak Köprülü, kültürlerarası bu etkileşimin son derece doğal olduğunu ve vakfın İslami bir müessese olmasına halel getirmeyeceğini ifade etmektedir.[3] Vakfın bir kurum olarak teşekkül etmesi için gereken şartların hicri birinci ve ikinci yüzyılda ortaya çıktığını da ifade etmektedir. Dolayısıyla vakıf kavramının İslam’ın ilk dönemlerinde var olduğunu ve vakıf teşkilatının hicri ikinci yüzyılda ortaya çıktığını söylemek daha tutarlı görünmektedir.

Vakıf ve Tüzel Kişilik İlişkisinin Sosyoekonomik Etkileri

Klasik dönem vakıflarının tüzel kişiliğe sahip olup olmadığı meselesi, bazı araştırmacılar tarafından İslam dünyasının ekonomik ve siyasi olarak gerileyişi ile irtibatlı şekilde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda klasik dönem İslam vakıflarının tüzel kişiliğe sahip olmadığı, tüzel kişilik eksikliğinin de sermaye birikimini ve kapitalist üretim sistemine geçişi engellediği iddia edilmektedir. İslami vakıflar Batı’da teşekkül etmiş şirket yapılanmaları ile mukayese edildiğinde, Batı’daki şirketlerin çok ortaklı olarak kurulup uzun süre yaşayabilmelerinin tüzel kişilikleri sayesinde mümkün olduğu ve sanayi üretimini mümkün kılan sermaye birikiminin Batı tipi şirketler vasıtasıyla gerçekleştiği ifade edilmektedir. Buna mukabil İslam dünyasında varlık göstermiş vakıf ve şirketlerin, tüzel kişiliğe sahip olmamaları sebebiyle toplumu ekonomik anlamda olumsuz etkiledikleri belirtilmektedir.[4] Bu minvaldeki görüşler – uygulamada genelde iki ortaklı olarak kurulmaları ve ortaklardan birinin ölümüyle şirketin dağılması gibi sebeplerden dolayı – İslami şirketler için doğru olarak kabul edilse bile vakıfların tüzel kişilik noksanlığı sebebiyle ekonomik gelişmeye ket vurduğu iddiası tartışmaya açıktır.

Kaynaklar, Osmanlı klasik döneminde vakıfların teşkil ettiği ekonomik büyüklüğe dair çeşitli rakamlar vermektedir. Buna göre 16. yüzyılda Rumeli Eyaleti’nde toplam kamu gelirlerinin %32’si; Anadolu Eyaleti’nde ise %17’si vakıflar tarafından kontrol edilmekteydi.[5] Ayrıca 17. yüzyılda Osmanlı ekonomisinin toplam büyüklüğünün %15’i, 18. yüzyılda %26’sı ve 19. yüzyılda ise yine %15’lik bir kısmı vakıfların elinde bulunmaktaydı.[6] Bu veriler ışığında, özellikle Osmanlı dönemi vakıflarının asırlar boyu hayatiyetini sürdürebilmesi ve kamu hizmetlerinin icrasında oynadığı roller göz önüne alındığında vakıf tüzel kişiliğinin ekonomik etkilerinin yeniden değerlendirilmesinin gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır.

16. yüzyılda Rumeli Eyaleti’nde toplam kamu gelirlerinin %32’si; Anadolu Eyaleti’nde ise %17’si vakıflar tarafından kontrol edilmekteydi.

İslam Hukukunda Vakıfların Tüzel Kişiliği

İslam vakıf hukuku bağlamında vakıfların tüzel kişiliğinin olup olmadığı meselesini incelerken tüzel kişiliği belirleyen temel kriterleri baz almakta fayda vardır. Herhangi bir kişi veya mal topluluğunun tüzel kişi olarak kabul edilebilmesi için birtakım kriterleri yerine getirmesi gerekmektedir. Bu kriterler daimi bir amaca özgülenmiş olma, ortak bir iradeye sahip olma, örgütlenme, hukuk tarafından tanınma olarak dört başlık altında incelenebilir. Söz konusu temel kriterler sırasıyla ele alınarak klasik dönem vakıflarında tüzel kişiliğin mevcudiyeti tespit edilmeye çalışılacaktır.

  • Daimi Bir Amaca Özgülenmiş Olma

Bu şart vakfın kuruluşu ile ilgili temel şartlardan biridir. Vakfın amacını belirleme yetkisi vakfeden kişiye ya da kanuni temsilcisine aittir. Vakfın kuruluş amacı vakıf senedinde vakfeden tarafından beyan edilir.[7] Ayrıca vakfın amacının imkânsız bir husus ya da Anayasa’nın temel ilkelerine, hukuka ve ahlâka aykırı bir durum olmaması gerekmektedir.[8] İslam hukukuna göre vakfın amacını belirleme yetkisi vakıf kurucusuna aittir. Vakfın amacı Allah’a yaklaşma anlamı taşımalıdır. Fakirler, ihtiyaç sahipleri, yolcular vb. için yapılan vakıflar sadaka anlamı barındırması ve süreklilik özelliği taşıması sebebiyle geçerli kabul edilmektedir. İslam vakıf hukuku incelendiğinde, klasik dönemde kurulmuş vakıfların tüzel kişilik kriterlerinden sayılan daimî bir amaca özgülenmiş olma şartını sağladığı söylenebilir. Nitekim fıkıh eserlerinde vakfın kuruluş amacı dışında ve bu amacın sürekliliğine aykırı düşecek şartlar kabul edilmemiştir.

  • Ortak Bir İradeye Sahip Olma (Bağımsızlık)

Kişi ya da mal topluluğunun tüzel kişi sayılabilmesi için bağımsız iradeye sahip olması gerekmektedir. Bahsedilen bağımsız irade, vakıf içindeki kişilere ve vakfın dışındaki kişilere yönelik bağımsızlık olarak değerlendirilmektedir.[9] İslam hukukunda vakıf kurucusunun oluşturduğu vakfiye, bir vakfın yürütülmesinde başvurulan temel belge olma niteliğindedir. Dolayısıyla mütevellinin, bu belgede vakıf kurucusunun şartlarına riayet etme zorunluluğu vardır. Nitekim “Vâkıfın şartı şâriin nassı gibidir”[10] kaidesi de önemli bir değişikliğe uğramaksızın uygulanagelmiştir.

Vakıf hukuku ile ilgili klasik eserler incelendiğinde belirli durumlarda belirli vâkıf şartlarının dışına çıkılmasına kanunen izin verildiği görülmektedir. Vakıf ile ilgili alınacak kararlarda kurucunun şartları esas olmakla birlikte hâkimin belirli durumlarda bu şartların dışına çıkma yetkisi de bulunmaktadır. Hukuki anlamda vakfın iradesini etkileme potansiyeline sahip diğer kişi de mütevellidir. Mütevelli geniş yetkilerle donatılmıştır. Pozitif hukuk açısından mütevelli, vakfın yönetim organı rolünü üstlenmektedir. İslam vakıf hukukunda ise mütevellinin tasarruflarında sınırlamalar bulunmaktadır. Mütevellinin şeriat sınırlarına riayet etmesi gerekmektedir ve yalnızca kendi yetki alanındaki tasarruflarda söz sahibidir. Bu kurallara uymayarak tasarrufta bulunursa ve vakfa zarar verirse zararı tazmin etmesi gerekir. Kusur ve ihmali olmadan zarar veren mütevelliden tazmin beklenmemektedir.[11] Buradan vakfın “maslahat” ilkesiyle korunduğu anlaşılmaktadır. Mütevelli vakıfla ilgili tasarruflarda bulunurken vâkıfın şartları ile sınırlandırılmış yetkilere sahiptir. Vakıf kurucusunun belirlediği şartları aşan iki genel kaide bulunmaktadır: şeriata uygunluk ve maslahat ile zaruret durumlarının gözetilmesi. Vâkıfın şartları ya da mütevellinin tasarrufları bu ilkelerin sınırlarına dayandığında geçersiz olmakta ya da itibar edilmemektedir.

  • Örgütlenme

Örgütlenme şartı tüzel kişiliğin ortak bir iradeye sahip olma özelliğinin bir uzantısıdır. Tüzel kişilerin iradelerine uygun biçimde varlıklarını sürdürebilmeleri için belirli organlar etrafında örgütlenmiş olmaları gerekmektedir. Bu organlar tüzel kişiliğin türüne göre kanun tarafından belirlenmiş olması gerekmektedir.[12] Vakıfta örgütlenme unsurunun zorunlu organ olan yönetim organına sahip olması gerekmektedir. Yönetim organı bir kişi ya da şeklinde teşekkül edebilir. Klasik fıkıh eserine bakıldığında ise vakıf, bünyesinde kâtib, tahsildar, nazır gibi pek çok görevli ve “vakfiye” adlı belgeyi bulundurduğu görülmektedir.[13] Günümüz vakıf hukuku ile kıyaslandığında mütevelli, vakıfta zorunlu olan yönetim organına benzer bir işleve sahiptir. Vakfın bir mal topluluğu olması nedeniyle, vakıf malının mütevelliye teslim edilmesi gerekliliği ise yönetim organının idare edeceği mal varlığının mevcudiyetini göstermektedir. Vakfın bağlayıcı olabilmesi için gereken hâkim onayı ise dışarıdan denetim ve murakabe organının varlığına işaret etmektedir. Dolayısıyla mütevelli tayininin gerekliliğine ilişkin şartlar göz önüne alındığında, İslam vakıf hukukunda vakfın tüzel kişiliği açısından örgütlenme unsurunun bulunduğu görülmektedir.

  • Hukuk Tarafından Tanınma (Hak ve Borçlara Ehil Olma, Davaya Muhatap Olma)

Bir tüzel kişilik olarak vakfın, hak ve borçlara ehil olması, mülk edinebilmesi ve davada taraf olma salahiyeti hukuk tarafından tanındığını göstermektedir. İslam vakıf hukukuna göre vakfın gelir ve giderleri mütevelli tarafından idare edilmektedir. Fıkıh eserlerinde ise vakfın alacaklı veya borçlu olduğuna dair örnekler bulunmaktadır. Konuyla ilgili hükümler incelendiğinde, klasik dönem vakıflarının hukuk tarafından tanınma özelliği olduğu görülmektedir. Vakıflar mütevellileri vasıtasıyla davalara taraf olabilmekte, kendilerine ait gelirleri, alacak ve borçları olabilmektedir.

Mevcut hukuk sistemi esas alınarak belirlenmiş olan tüzel kişilik özellikleri sürekli amaç, örgütlenme ve hukuk tarafında tanınma unsurlarının İslam vakıflarda yer aldığı tespit edilmektedir.

Sonuç

Osmanlı klasik döneminde ekonomiyi ayakta tutan üç temel unsur vakıflar, tımar sistemi ve merkez hazinesidir. Vakıfların bu sistemden biri olması hasebiyle ekonomi için önem arz etmektedir. Dolayısıyla vakıflar eğitim, sağlık, bayındırlık altyapı gibi birçok kamu hizmetinin yürütülmesini sağlamaktadır. Ayrıca para vakıfları, finansal krizlerin olduğu dönemlerde ekonomik çarkın dönmesini sağlayan rahatlatıcı bir etkiye sahiptir. Toplumun sosyal ve ekonomik etkinliğine genel anlamda olumlu katkıları bulunmaktadır. Müstakil bir örgütlenmeye, gelir gidere ve sürekli amaca sahip olan vakıflar hazineden para akışı olmadan kamu hizmetleri gerçekleştirebilmektedir.

Mevcut hukuk sistemi esas alınarak belirlenmiş olan sürekli amaç, örgütlenme ve hukuk tarafında tanınma özellikleri Osmanlı vakıflarında var olduğundan ötürü İslam hukuku hükümlerine göre kurulmuş bu vakıfların tüzel kişilik özellikleri gösterdiği söylenebilir. İslam vakıf hukukundaki mütevellinin gerekliliğine dair kurallar örgütlenme unsurunun var olduğunu göstermektedir. Vakfa ait mal varlığının, gelir ve giderlerinin olması sürekli amaç unsuru olduğunu; vakfın hak ve borçlara ehil olması, davalarda taraf olabilmesi vakfın hukuk tarafında tanındığını göstermektedir. Fakat bunların yanı sıra temel tüzel kişilik özellikleri sayılan iradi bağımsızlık unsuru vakıflarda daha zayıf görülmektedir. Bu, İslam vakıf hukukunda vakıf kurucusuna geniş yetkiler tanıyan hükümler ile açıklanmaktadır.

Osmanlı devleti özelinde söz konusu yetkilerin vakıf kurucuları zaman zaman yakın çevrelerine ayrıcalıklar tanımış olması sosyal olumsuzluklara neden olmuştur. Yine gerekli olmayan amaçlar için kurulan vakıflar da ekonomik olumsuzluklara neden olabilmiştir. Vakıf kurucusu tarafından vakfın amacı ve işleyişine yönelik belirlenen şartların dışına çıkılmamasına dair hükümler, vakfın tüzel kişiliğinin iradi bağımsızlık unsurunu zayıflatmaktadır. Bunun yanı sıra iradi bağımsızlığa sahip olunmadığı söylemek de doğru bir yaklaşım değildir. Zorunlu durumlarda ve vakfın maslahatının gerektirmesi durumu vakıf kurucusunun şartlarının dışına çıkılabilir olması vakfın iradi bağımsız olduğunu göstermektedir. Diğer üç tüzel kişilik özellikleri sayesinde Osmanlı ekonomisini kamu hizmetlerinin yürütülmesi, etkinlik ve süreklilik arz etmekte; sosyal dayanışma ve kaynaşmayı sağlamaktadır. İslam vakıf hukukunda tüzel kişiliğin tüm unsurlarıyla mevcut olduğu söylenememekle birlikte vakfın işleyişi itibariyle tüzel kişiliğe yakın bir yapıya sahip olduğu ve bu tüzel kişilik özelliklerinin Osmanlı devletinin ekonomiye olumlu katkısı olduğu söylenebilir.

Bu yazı, İslam İktisadı Araştırma Merkezi (İKAM) tarafından hazırlanan raporun özetidir. Raporun tamamına İKAM web sitesinden ulaşabilirsiniz: https://ikam.org.tr/sosyal-ve-ekonomik-etkileri-baglaminda–osmanli-vaki-arinin-tuzel-kisiligi

Görsel: https://ottomanimperialarchives.com/


[1] Köprülü, F. (1983). İslam ve Türk Hukuk Tarihi araştırmaları ve Vakıf Müessesesi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

[2] Akgündüz, A. (1996). İslam Hukuku ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi. (2. Baskı). İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı.

[3] Köprülü, F. (1983). İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

[4] Kuran, T. (2001). The provision of public goods under Islamic law: Origins, impact, and limitations of the waqf system.  Law & Society Review 35, 841-98. doi: 10.2307/3185418.

[5] Barkan, Ö. L. (1962). Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyişi Tarzına Dair Araştırmalar.  İktisat Fakültesi Mecmuası 23(1-2), 239-296.

[6] Şensoy, F.  (2016). Osmanlı İmparatorluğu’nda Vakıfların Ekonomik Boyutları.  Muhasebe ve Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi (10),41-63.

[7] TMK. 2001. Türk Medeni Kanunu. C. 4721

[8] Helvacı, S. ve Erlüle, F. (2016). Medeni Hukuk. (4. Baskı). İstanbul: Legal Yayıncılık.

[9] Ergün, Ö. (2009). Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinin Ehliyet Durumu. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

[10] İbn Âbidin, M. E. (2003). Reddü’l-muhtâr. C. 6. Riyad: Dâru Âlemi’l-Kütüb.

[11] Yazır, M. H. (2020). Osmanlı Vakıf Hukukuna Giriş: Ahkâm-ı Evkâf. Haz. Hamdi Çilingir. (1. Baskı). İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları.

[12] Ergün, Ö. (2009). Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinin Ehliyet Durumu. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

[13] Kaya, M. Y. (2011). “Ömer Hilmi Efendi ve İthâfu’l-ahlâf fi Ahkâmi’l-evkâf İsimli Eseri”. Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

0 yorum

Diğer Yazılar