Müreffeh Şehir ve Şehir Gelişim Endeksi - İLKE Analiz

Müreffeh Şehir ve Şehir Gelişim Endeksi

Editör

Matbu Kitap tarafından Şehir Gelişim Endeksi‘nin teorik ve teknik çerçevesini geliştirmek üzere Lütfi Sunar editörlüğünde yayımlanan Müreffeh Şehir: Dengeli ve Daimi Bir Gelişim; şehir tarihi, modernite ile değişen ve sosyo-ekonomik dinamiklerle beraber gelişen şehir kavramı üzerine yapılan analizleri ele alıyor. Sunar, “Sunuş” bölümünde şehirlerin gelişim düzeylerinin aynı zamanda o şehrin bulunduğu ülke ve toplumun da bir yansıması olduğunu vurgularken günümüzde şehir üzerine yapılan çalışmaların çeşitliliğine dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra, şehirlerin sosyo-ekonomik gelişim düzeylerini karşılaştırmalı bir şekilde incelemek için geliştirilen ve şehir çalışmalarına istisnai bir perspektif sunan Şehir Gelişim Endeksi’ni tanıtıyor. Daha detaylı olarak ele alacağımız, “Şehir Gelişim Endeksi: Hareketlilik, Denge ve Refah” ve “Karşılaştırmalı Veriler Temelinde Şehirlerin Görünümü” bölümlerinde de yer alan Şehir Gelişim Endeksi, şehirlerin gelişim düzeyleri konusunda çalışmalara nesnel ve bütüncül bir bakış açısı geliştirmesi sebebiyle kitabın odak noktası oluyor. Bu endekste kullanılan göstergeler neticesinde elde edilen skorlar şehrin refah düzeyi hakkında okuyuculara ve araştırmacılara ipuçları veriyor. Kitapta analizlere ek olarak Şehir Gelişim Endeksi’nden veriler ve bu verilerin görselleştirilmiş halleri de bulunmakta, bu sebeple kitap, araştırmacıların endekste yer verilenler ışığında çeşitli yorumlamalar yapmasına olanak sağlıyor.

Kitabın Lütfi Sunar ve Hüseyin Nasrullah İnan tarafından yazılmış ilk bölümü, “Şehirlerin Gelişimi,” insanlık tarihi boyunca şehirlerin nasıl doğduğu ve geliştiğiyle ilgili okuyucuya Gordon Childe, Max Weber ve Henri Pirenne gibi sosyal bilimcilerin şehir teorileri üzerinden sosyolojik ve tarihi bir arka plan sunuyor. Aynı zamanda bu bölüm, tarihsel süreç içerisinde şehir ve medeniyet ilişkisinin sosyo-ekonomik ve sosyo-politik koşullar ile birlikte nasıl değiştiği konusunun bilimsel anlamda da ele alındığını ve analiz edildiğini vurgularken özellikle son on yılda şehirlerin gelişimini ölçmeye yönelik ortaya konulan çalışmalardan da bahsediyor. Fakat yazarlar; bu çalışmaların bütüncül bir bakış açısı sunmadığını, bunun aksine güncel kavramlar etrafında şekillendirildiğini, bu eksikliği gidermek için ortaya koydukları Şehir Gelişim Endeksi’nin ise sosyal, iktisadi ve kültürel alanlarda şehir çalışmalarına bütüncül ve nesnel bir yaklaşım sunduğunu öne sürüyor.

“Modern Şehircilik Sorunları Karşısında Farklı Model Arayışları” başlıklı 2. bölümde ise Yunus Çolak, modernitenin şehirler ve şehir kuramları üzerindeki etkisini inceliyor. İncelemesinde karşılaştırmalı bir yaklaşımı benimseyen Çolak, modern dönemde ortaya çıkan artan nüfus, gelişen teknoloji, üretim araçları ve sanayinin kurumsallaşması gibi kentsel sorunların şehir tahayyülünü ve şehir planlamalarını dönüştürdüğünü iddia ediyor. Bu bağlamda 20. yüzyılda geliştirilen, “sürdürülebilir şehir,” “sakin şehir,” “akıllı şehir,” “bilge şehir,” “adil kent,” “İslam şehri” modellerini ve “yeni şehircilik hareketi” planlamasını açıklayarak okuyucuya modern şehir kavramı özelinde karşılaştırmalı bir perspektif sunuyor. Özellikle 2020 yılı ve sonrasında kentsel mekanların tasarımları üzerinde de etkisini gösteren COVID-19 ile birlikte modern şehir ve şehircilik alanlarında güncellenen yaklaşımların olduğunu vurgularken, yazar aynı zamanda şehir gelişim planlarının dinamik yapısına da atıfta bulunuyor.

Modernite kavramının peşi sıra küreselleşme kavramı da 21. yüzyılda şehir ve şehir planlama üzerinde etkisini sürdürmeye başlamıştır. Bu sebeple, kitabın odak noktası olan Şehir Gelişim Endeksi’nin detaylı işlendiği bölümlerden önce, “Küresel Dünyada Şehirler” başlıklı 3. bölümde Fatih Eren, “dünya şehri” kavramı üzerinden “küresel şehir” kavramının ortaya çıkışını ele alıyor. Sosyo-ekonomik gelişmişlik gibi kriterlerin küreselleşme üzerinde etkili olduğunu vurgulayan yazar, ayrıca, okuyucuya bu kriterler üzerinden küresel şehirleri karşılaştırarak bu kavrama yönelik veriler ve detaylı analizler sunuyor. Aynı zamanda, iklim değişikliği ve teknolojik gelişmelerin getirdiği yeniliklerin de şehir planlamanın geleceğinde etkili olacağı yönündeki argümanını; yeni küresel şehir ağı, birey ve devlet ekseninde yorumlayarak küresel şehirlerin geleceği hakkında öngörü ve önerilerde bulunuyor.

Daha önceki bölümlerde işlenen şehir kuramları analizlerine farklı bir perspektif getirmek üzere 4. bölümdeki “Şehir Gelişim Endeksi: Hareketlilik, Denge ve Refah” başlıklı yazısında Muhammed Ziya Paköz, 1970lerde hazırlanmaya başlanan şehir endeks karşılaştırmalarının tarihi ve genel kapsamı hakkında okuyucuyu bilgilendiriyor. Ancak politika yapıcılar için yönlendirme ve genel kamuoyu bilgilendirmesi amacıyla hazırlanan bu endekslerin teorik çerçeve, metodoloji ve veri altyapısı bakımından eksikliklerinin olduğunu iddia eden yazar, 10 aylık bir süre zarfında hazırlanan Şehir Gelişim Endeksi’nin 6 temel özelliği sayesinde diğer endekslerden farklı bir konumda olduğunu vurguluyor. Bu temel özellikleri ise endeksin “bütüncül, kapsayıcı, veri temelli, nesnel, dinamik ve sürdürülebilir” olması şeklinde sınıflandırıyor.

Bu yazının devamında ele alacağımız alan, gösterge ve bileşenlere geçmeden önce bu özellikleri detaylandırmakta fayda var. Endeksin bütüncül olması, şehirlerin gelişimini sosyal, iktisadi ve kültürel boyutlardan değerlendirilmesine denk gelirken; kapsayıcı olması, endeksin yalnızca belirli bölgelere odaklanmak yerine, dünyadaki farklı metropolleri kapsaması anlamına gelmektedir. Veri temellilik ve nesnellik vurgusu ise veri toplama süreçlerinde tüm verilerin, ölçülebilir ve doğrulanabilir nicel verilere dayanmasına; ayrıca bu verilerin, veri işleme süreçlerinde yine nesnel yöntem ve istatistiksel analiz yoluyla işlenmesinden kaynaklanmaktadır. 2010-2020 yıllarını kapsayan endeks, araştırmacılara ve okuyuculara verileri zamansal olarak karşılaştırma fırsatı sunması nedeniyle “dinamik” olarak nitelendirilirken, yenilenebilir verilerle hazırlanması özelliğiyle de sürdürülebilir bir ölçme ve değerlendirme deneyimi sunar. Bu özellikler sayesinde ise Şehir Gelişim Endeksi, bütüncül ve nesnel karşılaştırmalar sunmak yönündeki amacını da gerçekleştirmektedir.

Şehir Gelişim Endeksi’ndeki dünya şehirlerinin sıralamasının 11 yıllık değişimi

Paköz, Şehir Gelişim Endeksi’nin teorik çerçevesini üç ana alana ve her bir alanı dört bileşene ayırdıklarını ifade ediyor ve alanları; sosyal, iktisadi ve kültürel alanlar olarak sıralıyor. Sosyal alan, sosyal hayata ve sosyal hayata dair çeşitli nicel ölçütlere dayanıyor. Bölüm içerisindeki tabloya baktığımızda sosyal alana dair belirlenen 4 bileşenin “çevre,” “sağlık & güvenlik,” “sosyal refah” ve “demografik dinamizm” olduğu, bu alan altında verilen göstergelerin de 18 tane olduğu görülüyor. Son kısımda ele alacağımız verilerin detaylandırıldığı, Ümit Güneş tarafından yazılan bölümde ise, sosyal alanın endeks puanına katkısı %37,2 olarak veriliyor. Endeks puanına katkısı %32,4 olan iktisadi alan, iktisadi gelişmişlik ve zenginlik üzerinden ölçülürken aynı zamanda iktisadi refaha ve şehir içindeki iktisadi hareketliliğe de referansta bulunuyor. Bu nedenle iktisadi alanın bileşenlerini “çalışma yaşamı,” “iktisadi açıklık,” “iktisadi gelişim” ve “iktisadi refah” oluşturuyor ve bu bileşenler altında 16 göstergeye yer veriliyor. Sonuncu sınıflandırma ise kültürel yaşam ve kültürel çeşitliliğe referansla kültürel alan üzerinden yapılıyor. Endeks puanına katkısı %30,4 olan kültürel alan, “çeşitlilik & katılım,” “açıklık,” “beşeri sermaye” ve “eğitim” olmak üzere 4 bileşen ve 14 gösterge üzerinden inceleniyor. Endeks kapsamında bu 3 alan ve 48 gösterge üzerinden, Türkiye’den de 5 şehir olmak üzere, dünya genelinde, nüfusu bir milyonun üzerinde olan 55 şehir karşılaştırılıyor. Göstergeler üzerinden yapılan karşılaştırmalar sonucunda 0-100 arasında puanlanan bu 55 şehrin, coğrafi kapsayıcılık ve çeşitlilik ilkelerine referansla, 5 kıta ve 9 alt bölgeden seçilmesine özen gösterildiği belirtiliyor.

Kitapta, endeksin teorik çerçevesinin yanına sıra endeksin hazırlanma sürecine de yer veriliyor; verilerin resmi kurum ve BM, OECD, ILO, Dünya Bankası, UNESCO, Eurostat gibi uluslararası organizasyonların veri tabanlarından alındığı vurgulanırken veri işleme sürecine dair tüm adımlar -standardizasyon, normalizasyon, imputasyon, winsorizasyon, ağırlıklandırma- tek tek ele alınıyor. Kitap bu yönüyle veri toplama ve gösterge inşası, veri işleme, ağırlıklandırma, birleştirme, sınıflandırma ve son olarak sıralama süreçlerini detaylı bir şekilde aktararak hem okuyucuyu bilgilendiriyor hem de yazarın bölüm boyunca özellikle üzerinde durduğu güvenilir endeks üretimi konusunda şeffaf bir perspektif sunuyor.

Kitabın son bölümünde ise Ümit Güneş, “Karşılaştırmalı Veriler Temelinde Şehirlerin Görünümü” başlıklı yazısıyla bir önceki bölümde detayları verilen endeksin sonuçlarını ele alıyor. Bu sonuçlara göre, endekste incelenen 55 şehrin 2010 verilerine göre Brüksel 58,6 puanla 1. sırada yer alırken, 2020 yılına baktığımızda bu durumun değiştiğini 1. sıraya 61,9 puanla Prag’ın yer aldığını görüyoruz. Kitapta yer verilen kısa analizlere göre, bu değişimin en büyük etkenlerinin nüfus ve gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) olduğu söylenebilir fakat Güneş, diğer göstergeler üzerinden yapılan değerlendirmelerin de bu puanlamaları önemli ölçüde etkilediğini belirtiyor. Öte yandan, en düşük puanlı 10 şehir sıralamasına baktığımızda 2010 yılında Johannesburg 27,46 puanla son sırada yer alıyor. 2020 yılına gelindiğinde ise Johannesburg 53. sıraya yükseliyor ve Lagos, 26,45 puanla 55. sırada yer alıyor. 2010-2020 yıllarının ortalamasına bakıldığında, sıralama; Brüksel, Prag ve Kopenhag şeklinde ilerlerken Karaçi, Lagos ve Johannesburg sıralamanın en sonlarında yer alıyor.

Türkiye özelinde Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir ve Konya’yı inceleyen endekse göre, 2010 yılında İstanbul, 37. sırada yer alırken hemen arkasından 38. sırada Antalya ve 39. sırada Ankara geliyor; 41. sırada İzmir, 45. sırada Konya bulunuyor. 2020 verilerinde ise, tüm şehirlerin sıralamasının yükseldiğini ve İstanbul’un 36. sırada olduğunu görüyoruz. Endeksin odaklandığı üç alan özelinde baktığımızda 2019 yılı verilerine göre, İstanbul’un sosyal alanda 51,30, iktisadi alanda 39,14 ve kültürel alanda 42,58 puan aldığını görüyoruz.

Bu bölümde, endeks kapsamında incelenen şehirlerin alanlar, yıllar, bölgeler ve göstergeler özelinde detaylı incelemelerinin yapıldığını ve bu incelemelerin farklı metotlar kullanılarak görselleştirildiğini görüyoruz. Bu anlamda, verilerin ve şemaların çeşitliliği, yazarların vurguladığı bütüncüllük, kapsayıcılık ve dinamiklik ilkelerine uygun şekilde tasarlanmıştır, diyebiliriz. Ayrıca, bölümün sonuç kısmında, Şehir Gelişim Endeksi’nin geleceğe yönelik sunduğu fırsatlar da ele alınıyor. Yazar, endeksin şehrin göstergeleri arasında ilişki kurmayı ve öngörülebilir adımlar atmayı sağlayacak bir kaynak olduğunu dile getirirken küresel ve bölgesel karşılaştırmalar noktasında şehir çalışmaları içinde de önemli bir yer tutabileceğini belirtiyor. Bu bağlamda, alan odaklı yatırımlar ve projeler için de hem kamusal ve sivil kuruluşlara hem de politika yapıcılara, şehirler arası bütüncül ve nesnel bir karşılaştırma imkânı sunan bir veri tabanı sunduklarını vurguluyor.

Genel olarak kitap, şehir ve şehir analiz çalışmaları için genel kamuoyunu bilgilendirme ve karar vericileri yönlendirme noktasında okuyucuya önemli bakış açıları sunuyor. Kitabın özellikle tanıttığı Şehir Gelişim Endeksi’nin bağlı kaldığı bütüncüllük, kapsayıcılık, nesnellik, veri temellilik, dinamiklik ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda ortaya koyduğu veriler; bu endeksi, diğer şehir endeksleri arasında istisnai bir konuma yerleştiriyor. Veriler ışığında ortaya konulan analizler ile de sivil ve kamusal aktörlere geleceğe yönelik, geniş bir vizyon sağlıyor.

0 yorum

Diğer Yazılar